Art arda iki kez maraton mesafesini koşmak, formda biri için üstesinden gelinebilecek bir şey. Ama ben her iki yarışı da yüksek performansla koşmaya kalkarak ciddi bir hata yaptım. Koşudan günler sonra vücudum parçalara ayrılmaya başladı. Hani cam bir vazonun küçük bir hasar alıp, her gün üstündeki çatlağın büyümesi ve sonunda kendi kendine parçalanması gibi.
Son yarışımın üstünden kırk gün geçti ve halen gerçek anlamda toparlanabilmiş değilim. Sol bacağımdaki ağrıyla başlayan sıkıntılar bugüne kadar sürdü. Hatta geçen hafta solunum yolları enfeksiyonu geçiriyordum. Neyse ki bu haftaya iyi başladım.
Pazartesi kendimi çok daha iyi hissediyordum. Akşam geç vakitte antrenmana çıkıp, bir buçuk saat bol yokuşlu bir koşu yaptım. Yavaş yavaş forma girdiğimi hissettirdi. Hafta sonuna kadar toplamda yetmiş beş kilometre koşmuştum. Bu kilometrelerin bir kısmı da hız antrenmanıydı, bu sebeple haftayı verimli geçirdiğimi düşünüyorum.
Şayet her şey yolunda gitmeye devam ederse önümüzdeki hafta mesafeyi azaltıp, koşunun şiddetini artırmayı planlıyorum. Böylece son dönemde kaybettiğim hızımı yavaş yavaş geri kazanabileceğim.
Önümüzdeki yarışa sadece üç hafta kaldı. Antrenmanların başında yarış mesafesi 35K iken son bir güncellemeyle yarış mesafesi 40K’ya çıkarıldı. Tabi ki bu planlarımı bozdu. Temmuz ayının sonundaki Tuz Gölü maratonuyla beraber ortak bir plan yapmıştım. Üç hafta sonraki yarışın beni çok fazla yormamış olması gerekiyordu. Şu an her iki yarışta da bitkin düşme ihtimalim var.
Yazının başında bahsettiğim hatanın aynısını tekrar yapacakmışım gibi bir his var içimde. Zira hangi yarışı yüksek performansla koşmalıyım bilemiyorum. İlk yarışta yüksek performanslı koşsam ikinci yarışta sakin mi koşarım yoksa orada da kendimi kaybedip geçen yılın rövanşını mı kovalarım bilemiyorum. İlk yarışı hafif tempo koşsam, iyi bir derece elde etme şansımı kaybedeceğim çünkü Tuz Gölünde üç saatin altında maraton koşan bir çok insan olacaktır. Şu an bu kararı vermek çok zor. Sanırım önümüzdeki üç hafta kafamı bununla meşgul edeceğim.
Koşu dışında bu hafta pek verimli olmadı. İşler Ramazan ayının başlamasıyla yavaşlamıştı. Bu haftaya kadar dengeli bir şekilde hareketlenmiş olmasını bekliyordum. Fakat iş yoğunluğu öğlen ile ikindi saatleri arasına yığıldı. Bu durum işlerin yorucu bir hal almasına sebep oluyor. Öğlene kadar hiçbir iş yapamazken, ikindiden sonra ise iş yapacak halim kalmıyor.
Sanırım Ramazan ayının sonuna iyice yaklaştığımız şu günlerde herkes gibi benimde gardım düşmeye başladı. Koşu antrenmanlarının da en üst seviyede olduğu bu hafta oldukça güç kaybettim. Hafta boyunca doğru düzgün yazamamış olmamın sebebi de bu. Umuyorum Ramazan’ın son haftasında yeterince dinlenebilir ve bayrama kadar gücümü toplayabilirim. İşlerin de yoğunlaşacağını tahmin ettiğim için planımı bu doğrultuda yapıyorum. Son bir hafta daha, sonra her şey normal seyrine dönecektir…
Kaynaklar: Photo by Melisa Treesa Godfreyson from Pexels