Sapanca Ultra Trail 40K 2019

İlk kez iki yıl önce var olduğunu öğrendiğim Sapanca Ultra Maratonu’na bugüne kadar katılmak nasip olmamıştı ama gözüm hep üstündeydi. Nihayetinde bu yıl birkaç arkadaşımla beraber katılma şansı elde edebildim. Sapanca Ultra Maratonu Sakarya ilinin Sapanca İlçesinde düzenlenmektedir. Bu ilçe, Samanlı Dağlarının Sapanca Gölüyle kesiştiği ve aynı zamanda dağın birçok su kaynağı ile gölü beslediği bir bölgedir. Harika manzarasının ve “kısmen” el deymemiş doğasının keyfini çıkarmak için bu yarış iyi bir fırsattır.

Yarış sabahı uyuyamamış olmaktan şikayet ettiğim çok olmuştur. Nasıl olsa uyuyamıyorum diyerek önceki gece hiç strese girmedim. Ne zaman yattığımı bile hatırlamıyorum. Bu durum beni sakinleştirmiş olsa gerek ki bebek gibi uyudum. Son iki yarıştır bir şekilde uyuyabilmeye başladım, hadi hayırlısı.

Gerçi uzun uzadıya uyumuş değilim. Sanırım dört ya da beş saat kadar uyudum ama dinç uyandım. Tabi bu durumun pozitif etkisi oldu. Kendimi zinde ve enerji dolu hissettim. Hazırlığım da kendi çapımda yeterliydi. Ama yarışta ne kadar bir eforla koşacağım hususunda kararsızdım. Sabahki durumum kararımı netleştirmeme yardımcı oldu. Planım orta üstü bir eforla başlamak ve Soğucak Yaylasından sonra kalan tüm gücümle koşmaktı.

40K Koşacaklar 07:00’de başlayacaktı. Bu sebeple kırk beş dakika önce başlangıç alanına geldik. 60K Koşanlar bizden bir saat önce başlıyor oldukları için, geldiğimizde onların başlangıcını malesef göremedik. Ayrıca 13K ve 6K koşacak arkadaşlarımız da vardı. Onların başlangıç saatleri 09:30’du. Onlar da bizi yolcu edebilmek için malesef o kadar erken gelemediler.

Yağmur beklentisi çok yüksekti. Sağanak yağışlar tüm yurdu etkisi altına almıştı. Ben de kesin olarak ıslanacağımı düşünerek yarışın bitiminde üstümü değiştirmek için yanımda yedek kıyafet getirmiştim. Organizasyonun çanta bırakma alanına çantamı teslim ettim. Böylece uzun zaman sonunda ilk defa bir yarışta çanta bırakma hizmetini de kullanmış oldum. Problemsiz, stressiz ve hızlıydı.

Başlangıç alanı Kurtköy Festival Alına kurulmuştu. Burası Kırkpınar ve Maşukiye mahalleleri arasında kalan Kurtköy sahilindedir. Yıllardır Kürek Sporu için kullanılan bu alan, son yıllarda kamp ve festival alanı olarak yeniden düzenlendi. Böylece bir yarış organizasyonu için de mükemmel bir hale gelmiş oldu.

Festival Alanı’nda her zaman görmeye alışık olduğumuz küçük bir fuar alanı kurulmuştu. Malzeme dükkanları ve sponsor stantları düzgün bir şekilde sıralanmışlardı. Bu stantlardan sonra ise çadır ve karavanlar için ayrılmış kamp alanı geliyordu. Orta kısımda boş bırakılan alan, meydan havasındaydı ve kalabalığın burada toplanmasına sebep oluyordu. Bu düzenlemeyi çok sevdiğimi söyleyebilirim.

40K’ya katılanlar yaklaşık 200 kişiydi. Oradaki özel işletilen ücretli tuvalet yeterli geldi ve kimse başlangıç öncesi bir sıkıntı yaşamadı. Yarışın başlamasına on dakika kala yavaş yavaş herkes yerini almaya başladı. Beraber geldiğim arkadaşlarımla ortalarda bir yere geçtik. Yapılan anonsla hep bir ağızdan geri sayım yapılması sağlandı ve yarış tam vaktinde coşkuyla başladı.

İlk kilometreler sakin bir pazar koşusu gibiydi. Hiç kimse acele etmiyordu. Ben birkaç yüz metre sonra arkadaşlarımdan ayrılıp hızlanmaya başladım. İlk iki kilometre ısınmayı ve sonrasında iyice hızlanmayı düşünüyordum. Rota son birkaç gün içinde tekrar değiştiği için çalışmamıştım ve çok da umursamıyordum. Sadece çevremdeki insanlara aldanıp haddimden fazla hızlanmamak için kendimi kontrol edip durdum.

Halbuki ilk dört kilometrede daha hızlı gidip yerimi sağlamlaştırabilirdim. Zira hemen ardından çok dik bir tırmanış geldi. Buradan sonra koşmak mümkün olmadı. Yedinci kilometreye kadar zirve yapan dağcılar misali tırmandık.

Henüz koşmaya alışmışken bu kadar dik bir tırmanış bacaklarımı çok zorlamıştı. Koşulacak hiç bir tarafı olmayan bu bölge sık ağaçlarla kaplıydı. Zemin yıllar içinde birikmiş ve toprakla karışmış ölü bitkilerden oluşuyordu. Dolayısıyla oldukça yumuşak bir zemindi.

Hava bir anda ısınmış ve nemden dolayı çok boğucu bir hal almıştı. Aşırı derecede terlemeye başladım. Tişörtüm sırılsıklam olmuş, yüzüm yıkanmışçasına ıslanmıştı. Hemen düzenli olarak su tüketmeye başladım. Yanımda iki adet 500 mililitrelik yumuşak şişe vardı. Şişelerden birini elime alıp sürekli su içmeye başladım. Sekizinci kilometrelerde, bir su istasyonu olacaktı, sularımı orada tekrar doldurabilecektim. Bunun rahatlığıyla ve koşunun sonunu sıhhatli bir şekilde getirebilmek için içebildiğim kadar su içtim.

İlk su noktasına geldiğimde iki şişeyi de bitirmiştim. Sadece üç kilometre tırmanmıştık ama bu üç kilometrede ciddi irtifa kazanmıştık. Sularımı doldurdum ve bir şişe suyun da yarısını içip kalanını başımdan aşağı boşalttım.

Sonraki birkaç kilometre nispeten koşulabilir bir dağ yoluydu. Eğim zaman zaman yüzde on’ları buluyor olsa da koşulabiliyordu. Yarışın henüz başı olduğunu düşünüp rahatlıkla koşabildiğim yerde koştum diğer yerlerde yürüdüm.

Yolda kaynaklardan gelen sularla karşılaşıyorduk. Bu suların ıslattığı toprak yer yer çamur bölgeleri, zaman zaman da su birikintileri oluşturuyordu. Bu sulardan içmeyi göze alamadım ama bir iki kere başımı ıslatıp serinlememe yardımcı oldu.

Kendimi serinletebildiğim kadar serinletip, içebildiğim kadar su içtim. Bir sonraki kontrol noktasına kadar önümde yedi-sekiz kilometre daha vardı.

Yol boyunca mor renkli bir çiçek¹ dikkatimi çekti. Bu bölgede yaşıyor olmama rağmen daha önce görmediğim bir çiçek. Çok güzel görünüyordu ve her yerde karşıma çıktı. Yüksek irtifa arayan bir çiçek olsa gerek diye düşündüm, enteresandı.

İkinci kontrol noktasına kadar zaman zaman koştum, zaman zaman yürüdüm. Bu arada parkur bazen tek kişilik bir patika, bazen de bir araç geçebilecek kadar genişti. Çamurlu zemin geride kalıyor ve çakıl taşlarıyla sertleştirilmiş yollara geçiyorduk. Yavaş yavaş koşmaya başladım. Eğim normalleşmişti. Yükseğe çıkmış ve yoldan koşmaya başlamış olduğumuzdan dolayı hava sıcaklığı düşmeye başlamıştı. Bu beni rahatlattı.

İkinci kontrol noktasına geldiğimde beslenmek için kısa süreliğine durdum. Küçük, tuzlu ve zeytinli hamur işleri iyi gitti. Soda ve kola gibi içecekler de bulmak mümkündü. Daha fazla oyalanmamak için birkaç tane kurabiyeyi elime alıp koşmaya devam ettim.

Bu nokta aynı zamanda 60K koşacaklar ile 40K koşacakların ayrım noktasıydı. Ben 40K koşacağım için sol taraftan koşmaya devam ettim. Yolda eğim neredeyse kalmamış hatta bir nebze yokuş aşağı koşmaya başlamıştık. Aslında tam zirveye ulaşmış olduğumu ve dağın tepesinde koştuğumu sonradan fark ettim. Bu alan kısa inişler ve çıkışlarla Soğucak Yaylasına kadar sürüyordu. Hava sıcaklığı da ciddi anlamda düştüğü için ideal koşu şartlarımı yakalamıştım. Artık rahatlıkla koşabiliyordum.

Yaylanın girişine yaklaştığımızda bir dereden geçtik. Çoğu insan taşlara basıp geçmeye çalışırken ben bu tertemiz suya doğrudan girip saniyeler içinde karşıya geçtim. Sanırım burada üç dört kişiyi de geçmeyi başardım. Yayla bu su geçişinden hemen sonraydı. Yayladaki kontrol noktasında sularımı tekrar doldurup oyalanmadan yola devam ettim. Geldiğimiz yoldan tekrar aynı dere yatağına döndük ve ben yine suyu hızlıca geçtim. Zaten ayakkabım hala ıslaktı ve ıslak ayakkabıyla da koşmak beni rahatsız etmezdi. Bir iki kişiyi daha dönüşteki dere geçişinde geçtim.

Patikacı Coşturan! Strava’da bu bölüm için bir segment açılmış, adı da Patikacı Coşturan. Son sürat koşulabilecek dört beş kilometrelik bir bölüm burası. Saatlerce doğru düzgün koşmamış olduğumdan burada son hızda bayır aşağı koşmaya başladım. Yaklaşık otuzuncu kilometreye kadar da koşmaya devam edebildim. O ana kadar çektiğiniz tüm eziyeti burada unutuyorsunuz. Arkadaşlarımdan biri soğuk su, ayağına deydiğinde iyi geldiğini söylemişti. Belki benim ayaklarım da ıslandığı içindir, ağrım sızım kalmadı.

Bu bölgede de çok farklı bir bitki örtüsüyle karşılaştım. Dev yapraklı bitkiler², tüm gücüyle akan derenin kaldırdığı su zerreleriyle besleniyor olsa gerek diye düşündüm. Suya, çamura aldırmadan son sürat koşarken daha nice farklı bitkinin yanından geçip gittim. Bitki örtüsü o kadar yoğundu ki buraları Amazon Ormanları’ndan bir yere benzetmeniz mümkün.

Otuzuncu kilometrelerde bir yerde heyelan olmuştu. Çok ciddi bir toprak kayması yaşanmış. Oradan geçmek gerçekten tehlikeliydi. Önümüzdeki yıllarda orası için neler yapılabilir bilemiyorum. Parkurun değişmesi bile gerekebilir.

Eğimin normalleştiği birkaç kilometrelik bu bölümde hafif tempo koşup sakin kalmaya çalıştım. Aşağılara indikçe nem ve sıcaklık artıyor, koşmayı zorlaştırıyordu. Son kilometrelerde takatsiz kalmak istemediğimden güvenli bir hızda indim.

Hafif tempo ilerlerken 13K parkuruna tersten girip yoldan uzaklaştık. Balta girmemiş yağmur ormanlarını hayal edin. Eksiksiz hayal ettiğiniz gibi bir yerden geçtik. Bitkiler o kadar sık ve iç içe geçmişti ki, sağımda solumda bitkilerden bir duvar var gibiydi. Tahmin edeceğiniz üzere nem oranı da oldukça fazlaydı. Bu bölümden çıktığımda artık sıcaklık ciddi anlamda artmış ve zirvedeki enerjim kalmamıştı.

Sanırım otuz yedinci kilometreden sonra asfalt yola çıkıyoruz. Yarışın sonuna sadece üç kilometre kalmış oluyor. Bitkinim, hava çok sıcak, sürekli su içmeye ve terlemeye devam ediyorum, bacaklarım ağrımaya başladı ve ne yaparsam yapayım hızım gittikçe düşüyor. Son kilometrelerde aklımda sadece bitiş takına ulaşabilmek vardı. Önümdekini geçeyim veya beni geçmesinler kaygım yoktu. Sadece son yüz metrede depar atabildim. Ve tüm gücümü tüketmiş bir şekilde bitiş çizgisinden geçtim.

Görevli arkadaşlar son metrelerde destek olmaya çalıştılar. Yarışı bitirdikten sonra da nazikçe bizleri yönlendiriyorlardı. Güzel bir madalya aldım. Çok şükür metal bir madalyaydı. Madalyaların adi bile olsa metal olması taraftarıyım. Tabi bu benim şahsi tercihim. Biraz alandaki ikramlardan yiyip içtim. 13K’yı bitiren arkadaşlarımla buluştum. Beraber göl kenarında uzanıp yarışın değerlendirmesini yaparken dinlendik.

Kesin sonuçlar henüz açıklanmamış olmakla birlikte, göründüğü kadarıyla 40K parkurunu 4:27:30’da tamamlamışım. Bu süre beni genel klasmanda 18. yapıyor. Şu ana kadar elde ettiğim en iyi pozisyon olması açısından benim için mutluluk verici. Ayrıca yarışı kazasız belasız bitirebilmiş olduğum için oldukça keyifliyim.

Keyif demişken; göl kıyısında olduğumuzu hatırlayın. Yarış bitmiş ve beklediğimin aksine yağmur yağmamış yani ıslanmamıştım. Öyle olmazdı tabi, eşyalar üzerimde göle girdim. Birkaç kulaç atıp serinledim. Nasıl olsa yanımda kuru kıyafet vardı, rahattım. Çok da iyi geldi, aklınızda olsun.

Göl kıyısının keyfini sadece Pazar günü sürmemiştik aslında. Cumartesi akşamından da bahsetmem gerek. Yarış kitlerimizi almak ve brifinge katılmak için; arkadaşlarla toplanıp Cumartesi akşamı Festival Alanı’na gelmiştik. Güneşin batışını izleyip, her aktiviteye katılana kadar orada kaldık. Hava serin ve huzur vericiydi. Şansınız olursa muhakkak programınıza burada vakit geçirmeyi de katın.

“Olumsuz bir şey oldu mu?” diye soracak olursanız, sanırım oldu. Makarna partisinde, gelen herkese makarna ikram ediliyordu, bu noktada organizasyonu tebrik ediyorum; hiç kimseyi geri çevirmediler. Lütfen her yerde böyle olsun. Zira birileri bakarken ben oradan bir şey alıp yiyemem. Ama bu durumda beklenenin üstünde bir talep oldu. Ve uzun uzun beklemelerine rağmen bazı arkadaşlarımız makarna alamadılar. Bu durumda suçlanacak bir taraf bulamıyorum ama belki bekleyenler önceden uyarılabilirdi ve gereksiz yere beklememeleri sağlanabilirdi. Çok küçük bir detay ama işi buraya kadar getiren, bu işin arkasındaki Limit Sensin ekibi, bu işin üstesinden de gelir ve bu işi daha fazla makarna yaptırarak çözer!

Bu organizasyon, farkında olmadığım detaylar müstesna, mükemmeldi. Koşarken her köşe başında, ülkemizin bir büyük yarış daha kazandığını düşündüm. Bence sayılı koşu organizasyonlarımız arasına girmeye hak kazandı. Daha bitiş takının altında önümüzdeki yıl tekrar geleceğini söyleyen birçok insan oldu. Bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kendilerini tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Saygılarımla.

¹ ² Mehmet Yılmaz (UzunYavaş) mor renkli çiçeğin Orman Gülü, dev yapraklı bitkinin de Kabalak olduğu bilgisini paylaştı. Görsel araması yapacak olursanız birbirinden harika görüntülerle karşılaşabiliyorsunuz.

Sapanca Ultra Trail 40K 2019’ için 7 yanıt

  1. Ellerine, ayaklarına sağlık. Karşılaştık mı hatırlamıyorum ama derenin hakkını vererek geçen çok az koşucu vardı. Okuduğum kadarıyla sen de onlardan birisin. Bugün yazımı koşuforumda paylaştığını gördüm. Bunun için de ayrıca teşekkür ederim🙏 Tebrikler✌

    Liked by 1 kişi

    1. Çok teşekkür ederim. Evet, dere geçişinde karşılaştık, yönlendirdiğiniz kişilerden biriyim. Bu sebeple çabalarınız için tekrar teşekkür ediyorum. O esnada siz olabileceğinizi malesef tahmin edemedim yoksa selam vermeden geçmezdim.

      Emeğiniz çok kıymetli ve bu gönüllülüğün arkasındaki fikir de harika, belki forumda paylaşarak bu fikre katkıda bulunabilirim diye düşündüm. Umarım faydalı olur.

      Tekrar karşılaşmak dileğiyle, sağlıcakla kalın.

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s