İstanbul Yarı Maratonu, bu yıl ertelenen ikinci yarışımdı. Şayet pandemi ortaya çıkmamış olsaydı; önce Mart ayında Mersin Maratonu’nda, sonra da Nisan’da İstanbul Yarı Maratonu’nda en iyi süremi elde etmek için koşacaktım. Malesef planım umduğum gibi ilerlemedi. Ertelenen yarışların üstüne bir de sokağa çıkma yasakları eklenince kondisyonum günden güne düştü. Canımın sıkılmaya başlamasıyla beraber yaşadığım sürantrene durumu, kondisyonumu yerle bir etti. Bu sebeple tekrar başlayabilmek için uygun bir zaman kollamaya başlamıştım.
Sıcak mevsimin sonuna geldikçe, havalar serinlemeye başlamıştı. Antrenmanlarda daha rahat koşabiliyordum. Her ne kadar istediğim hızlara çıkamıyor olsam da mesafeleri aşmakta sorunum kalmamıştı. Eylül ayına ertelenen İstanbul Yarı Maratonu bu sebeple yeni dönemin başlangıcı olabilirdi. Niyetim, parçalanmayacak kadar hızlı ama yapabildiğimce zorlayarak koşmak ve kondisyonumun şu anki durumunu öğrenmekti.
Pazar sabahı çok erken bir saatte kalkıp hazırlandım. Sanırım saat 6’ya geldiğinde Sakarya’dan İstanbul’a giden yola girmiştik. O sabah beraberimde iki arkadaşım daha vardı. Aynı zamanda bir başka araçla da birkaç arkadaşım daha yola çıkmıştı. İstanbul’un girişinde bir dinlenme tesisinde hepimiz bir araya geldik. Biraz dinlenip, ihtiyaçlarımızı giderdik. Sonrasında arabaları Üsküdar’da bir otoparka bırakmak üzere sözleşip tekrar yola çıktık.
Üsküdar Marmaray metro istasyonunda saatim 8:10’u gösteriyordu. Sanırım yarış alanına girerken saat 8:30 civarı olmuştu. Yarış 9:00’da başlayacağı için hiç vakit kaybetmeden hazırlandık. Yenikapı Organizasyon Alanı her zaman rüzgarlıdır. Bu sebeple hazırlıklı gelmiştik. Eşyalarımızı değişip çantalarımızı emanete bıraktık.
Tam olarak hazır olduğumuz anda yerlerimizi almamız gerektiği anonsu yapıldı. Sırayla yarış alanına ilerleyip bizlere gösterilen yerlerde yerimizi aldık. Saat tam 9:00’da elit atletler yarışa başladı. Hemen arkalarından, üçerli gruplar halinde diğer koşucular çıkmaya başladı. Sıra bana geldiğinde dört dakika geçmiş olmalı zira saatime göre başlangıç saatim 9:04 görünüyor.
Başlangıçtan 100 metre sonra maskelerimizi çıkardık. Genel olarak herkes temkinli başlamış gibiydi. Kimse birbirini geçmiyor ve ahenk içinde koşuyorduk. Bir süre sonra arkalarda kalmış bazı hızlı koşucular yanımızdan geçmeye başladı. Tempolarımızı tekrar tekrar ayarlamak zorunda kalıyorduk. Sürü psikolojisi sebebiyle etrafındakiler hızlanınca sen de hızlanıyorsun ve bu istediğim bir şey değildi.
İlk beş kilometre ısınıp yerimizi bulmakla geçti. Sirkeci’ye indiğimizde rüzgar etkisini azaltmış ve kendimize gelmiştik. Bir miktar hızlanıp yolun yarısına kadar o hızda koştum. Muhteşem İstanbul’un gerçekten içinde koşuyorduk. Sağımızda Galata, solumuzda Mısır Çarşısı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen mis gibi balık ekmek kokularına karışan Boğaz’ın iyotlu kokusu ciğerlerimize doluyordu. Hava harikaydı. Güzergah harikaydı. Uyum içinde koştuğumuz sporcular harikaydı. En iyi süremi yapmak için koşamadığıma çok üzüldüm. Bir yarışta isteyebileceğiniz tüm pozitif şartlar bu yarışta bir araya gelmişti. Tek problem kondisyonumun zayıf olmasıydı.
Unkapanı ve ardından Balat’tan geçtik. Kendimi çok iyi hissediyordum. Eyüp’ten dönüş yapıp yolun yarısını geçince bir miktar daha hızlanmaya karar verdim. Vücudum yeni hızımı pek ala kaldırabiliyordu. Sadece karşılaştığım birkaç hafif yokuşta nabzımı ayarlamak için saatime baktım. Onun dışında hissiyatıma güvenerek koşuyordum.
İlk defa bu yarışta karşılaştığım enteresan bir durum oldu. Daha önceki koşularımda ya birileri beni geçiyordu, ya da ben birilerini geçip duruyordum. Lakin bu yarışta herkes hala ahenk içinde koşmaya devam ediyordu. Önümdekiyle olan mesafemi koruyordum. Arkamdaki benimle olan mesafesini koruyordu. Herkes başladığı yerde koşmaya devam ediyordu. Bu durum bana çok garip geldi. Nasıl oldu da böyle uyum içinde koşabildik acaba? Pandeminin etkisi olabilir mi? Yani guruplaşmaktan kaçınarak koşunca böyle mi oluyor? İlginç.
Sirkeciye geldiğimizde bacaklarımda hala bir sızlanma belirtisi görmeyince kendime güvenim arttı. Gülhane yokuşunu çıktıktan hemen sonra hızımı bir miktar daha artırdım. Normalde bu bölgeden geçerken güneş iyice terlemiş yüzünüzü kavurur ama bugün şansımıza bulutlu bir gündü. Hafif hafif esmeye başlayan rüzgar serinlememize yardımcı oluyordu. Tabii birazdan bu rüzgarın başa bela olacağını biliyordum ama yarışın sonuna gelmiştim zaten. Rüzgarı dert etmiyordum.
Son bölümü daha da hızlı geçerek son 500 metrede depar atmaya başladım. Önümdeki koşucu bana eşlik etti. Hemen arkamdaki peşimize takıldı. Hızımız giderek arttı, arttı. Son 100 metrede üçümüz birden son gücümüzle koştuk. Dışarıdan bakanlar finale koşan üç atlet olduğumuzu sanmış olabilir. Ama inanıyorumki hiç birimiz birbirimizi geçmeye falan çalışmıyorduk. Sadece yarışın hakkını verdik. Ve finalde neredeyse beraber bitiş çizgisinden geçtik.
Güzel bir gündü ve harika bir yarış oldu. Kendimi çok canlı hissettim. Yeni dönemin başlangıcı gerçekten bu yarış olmuştu. Aklıma; yarım bırakmak zorunda kaldığım antrenmanlarım geliyordu. Hiç antrenman yapmak istemediğim zamanlarım, sürekli yorgun bacaklarım. Bugün herşey eski haline dönmüştü. Şiddettini artıran Yenikapı rüzgarı terli vücuduma çarparken yine başlamanın ve yeniden hızlanmanın vaktinin geldiğini düşünüyordum.
Bilgilendirme: Koştuğum diğer yarışlara ait yarış raporlarını ve/veya yarış hikayelerimi “Yarış Raporu” etiketi altında bulabilirsiniz.
“Vodafone İstanbul Yarı Maratonu 21K 2020” için bir yanıt