N Kolay İstanbul Yarı Maratonu 21K 2022

Geçen hafta sonunda, hedefimi tutturamadığım diğer birçok yarışımdan birini daha koştum. Her ne kadar iyi hazırlanmış olsanız da, yarış sabahı veya yarış esnasında her şey değişebiliyor. Doğru zamanda, doğru yerde olmak ve doğru hamleyi yapmak gerekiyor. Bunu bilerek motivasyonunuzu koruyor ve koşmaya devam edebiliyorsunuz. Her yarış ayrı bir tecrübe kazandırıyor insana. Genelde yaşadıklarınıza şaşırmıyor ama birçok şeyi de tahmin edemiyorsunuz. Yani her biri, yeni bir macera demek. Bu sebeple hikayesinin kayda geçmesi gerek.

Bu kış, alışık olduğumuzdan çok daha soğuk geçti. Mevsim normallerine yaklaşamadığımız gibi yolların karla kaplı olduğu zamanlar da fazlaydı. Çoğu zaman gün içinde çok üşüdüğümden, bazen de hava durumu koşmaya müsait olmadığından, antrenmanlarımı bol bol aksattım. Bahane bulmak zor değildi ama diğer etkenlerin de pek iş birliği yaptığını söyleyemem. Sonuçta antrenman yapmak için kendimi zorlamadım. Uzun vadede bu zorlamanın, isteksizliğe dönüşmesinden korktum.

Yarış haftası gelip çattığında antrenmanlarımı yoluna koymuş olduğumu düşünüyordum. Geçen ay koştuğum yarıştan sonra fiziksel olarak toparlanmam çok uzun sürdü. Ulaşmak istediğim haftalık koşu hacmini bir türlü tutturamadım. Yine de hızlı antrenmanlar yapıyor ve sonrasında da iyi hissediyordum. Bu durumun beni kurtarabileceğini ümit ettim. Belki yarışa istediğim gibi başlayabilseydim, antrenmanlarım yeterli bile gelebilirdi.

Organizasyon alanına geldiğimde başlangıç sürelerine göre düzenlenmiş başlama kapılarının birleştirilmiş olduğunu gördüm. 1 Saat 40 dakika ile 1 Saat 50 dakika kapısı beraber başlıyordu. Bu süreler bir yarı maraton için ciddi fark yaratır. Bunun anlamı; 1 saat 35 dakika ile 2 saat 5 dakika arasında koşabilecek herkes beraber demektir. Binlerce insanın katıldığı bir yarışta bu büyük bir problem yaratır. Yine de bunu umursamadım. Hedefime odaklanmıştım ve detaylar beni ilgilendirmiyordu.

Başlangıç alanına doğru topluca hareket etmeye başladığımızda; 2 saat ve 2 saat 10 dakika kapılarıyla birbirimize girdik. Kimse ne olduğunu anlamadı. Tüm kapılar aynı anda başlangıç çizgisine yönlendirilmişti. Önlere doğru hızlıca ilerlediğimde, çevremde 2 saat 20 dakika kapısından insanlarla beraber olduğumu fark ettim.

Başlangıç çizgisinde insanları ite kaka önlere geçmeye çalışmak âdetim değil. Ama geçmeye çalışana da kızmam. Daha iyi koşabileceğine inanan insanlara saygım sonsuz. Zira inanmanın sihri tartışılmaz. Ben ilk kilometrelerde oluşacak farkı, yolda kapatmayı düşündüm. Bunu birçok kez yapmayı başarmıştım. Tek problem; başlangıç çizgisine yakın olmama rağmen önümde ciddi anlamda bir kalabalık olmasıydı.

Yarış başladı ve ben yaklaşık bir dakika sonra başlangıç çizgisinden geçtim. Bu iyiye işaretti. Bir dakika içinde başlangıç çizgisinden geçmiş olmam hala yapabileceğimi düşünmemi sağlamıştı. Yavaş yavaş hızlandım. İlk kilometreyi geçtiğimde hâlâ önümde büyük bir kalabalık vardı. Daha da hızlanmaya çalıştım. Sürekli olarak ani ataklar yapıp, bir anda yavaşlayarak bir kilometre daha geçirdim. Nabzım yükselmiş ve dengem bozulmaya başlamıştı. Bu şekilde devam etmem olanaksızdı. Ortalama bir hız tutturup arayı sonradan kapatmaya karar verdim.

Birkaç kilometre sonra parkur rahatlamaya başladı ama güneş kendini hissettiriyordu artık. Yarış, nedense saat 10’da başladığı için hava ısınmış ve güneş yakmaya başlamıştı. Aylardır güneş görmeden antrenman yaptığım için hemen etkilendim. Hava sıcaklığı düne oranla 10 derece birden artmıştı. Hızım düşmeye ve ritmim bozulmaya başladı. Beşinci kilometreye geldiğimde saatime baktım. Hedeflediğim süreyi tutturabilecek gibi görünüyordum. Ama bir türlü ritmimi koruyamıyordum.

Galata Köprüsü’nden gidip geldikten sonra kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Saatime bakmadan ilk on kilometreyi geçip, on kilometre süreme göre yarışın devamını planlamaya karar verdim. Bu esnada hızımı hissiyatıma göre belirliyor ve güneşin etkisini göstermesine izin veriyordum.

On kilometre çizgisinden geçtikten sonra saatime baktım. Koşmuş olmam gereken süreden 4 dakika daha yavaştım. 4 Dakika ikinci yarıda kapatabileceğim bir süre değildi. Zaten, o an için vücudumun kaldırabildiği hızda koşuyordum. Hızlanmaya çalışmamın süreme bir faydası olmayacaktı. Bu sebeple; vücudumun gittiği hızla devam edip, hedefimi bir başka yarışta kovalamaya karar verdim.

O dakikadan sonra koşu çok keyifli bir hâl aldı. Üstümdeki stres kalkmış, güneşe ve sıcağa alışmış ve manzarayı seyreder olmuştum. Yolda birkaç turiste selam verdim. Mısır çarşısının önündeki izdihama baktım. Uzun zaman sonunda güneşli bir pazar günü yaşıyor olmamızdan dolayı her yer tıklım tıklımdı. İstanbul Yarı Maratonu’nu seyreden bu derece bir kalabalığı daha önce görmedim. Sanıyorum yarışın 10’da başlamış olmasının da katkısı olsa gerek.

Gülhane Parkı’nı geçene kadar keyfim yerindeydi. Sahil Yolu’na girdiğimizde, soğuk bir rüzgar karşıladı bizi. Güneş yüzümü yakıyor. Rüzgar terli göğsümü donduruyordu. Çok zaman geçmeden, hep aynı cümleyi kafamın içinde tekrarlamaya başladım: “Bir daha İstanbul’da rüzgarlıksız koşma!”

Rüzgar olmasını bekliyordum. Her zaman bu yolda rüzgar olur. Ama bu şekilde, bir yandan yanarken bir yandan üşüdüğümü nadiren hatırlıyorum. Sanırım en son 2017’de böyle olmuştu. Bu tuhaf ikilem son kilometrelere doğru yaklaşırken can sıkıcı bir hâl aldı. Belki ben çok hassaslaşmışımdır, bilmiyorum. Ama “artık bitsin” diyerek son kilometreyi daha hızlı koştum.

Çok üşümüştüm. Vakit kaybetmeden eşya çadırına gidip, çantamı aldım. Rüzgardan korunabilmek için bir çadırın arkasına geçip üstümü değiştirdim. Hazırlıklıydım. Kazak dahil ne bulduysam getirmiştim. Kat kat giyinip ısınmaya çalıştım. Vücut direncim düşmüş olduğundan olsa gerek toparlanmam uzun sürdü. Bu arada diğer arkadaşlar da yarışı bitirmişlerdi. Vakit kaybetmeyip oradan uzaklaştık.

Genel olarak organizasyonun başarılı olduğunu söylemem gerek. Seyyar tuvalet sayısı, organizasyon alanının tertibi, çadırlar, eşya bırakma alanları, ikramlar, yönlendirmeler, görevliler,… Her şey muazzamdı. Sadece başlangıç sürelerinin ayrıştırılmasında daha hassas olabilirlerdi. Şayet bu ayrım doğru yapılmazsa, en iyi sürenizi elde etmek için bu derece kalabalık bir yarışa katılmak doğru değil.

Organizasyonun parkur hususunda yapabileceği bir şey var mı bilmiyorum. Ama keşke mümkün olsa da Yeni Kapı’dan başlamak yerine Beşiktaş istikametinden başlayıp, yine Haliç’in yanından Eyüp’e gidip gelsek. Karaköy civarındaki yüksek binalar, rüzgarı ve güneşi engelleyecektir diye düşünüyorum. Çok daha iyi olabilir. Belki bir gün bunu da görürüz…

Bilgilendirme: Koştuğum diğer yarışlara ait yarış raporlarını ve/veya yarış hikayelerimi “Yarış Raporu” etiketi altında bulabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s