Sabah erkenden kalkıp kahvaltımı yaptım ve çıktım. Bugünkü planım Versay Sarayını ve dönüşte de La Défense noktasını gezmekti. Her iki yer de şehre uzak olduğu için vakit yolda gidip gelirken geçer ve ben de tek bir noktada gezinirsem çok yorulmamış olurum diye düşündüm. Bir aktarma yapıp Versay trenine bindim. Yaklaşık bir saat sonra istasyona vardık. Trendeki herkes saraya doğru ilerlemeye başladı. Ciddi ciddi bir tren dolusu insan saraya doğru gidiyordu. Bu durumu fark edince adımlarımı hızlandırdım. Daha önce sarayın bahçesinde çok sıra oluştuğunu okumuştum, acele edip sıra kapmalıyım diye düşündüm.
Benimle beraber koşar adım ilerleyen başkaları da oldu. Maratonda elit atletlerin önünde koşan biri gibi en öndeydim. İlk sırayı kaptığım için seviniyordum. Bir tren insan nereden baksak en az beş yüz kişi vardır. Böyle bir sıranın sonunda olmak istemezdim. İstemezdim ama sarayın bahçesinden girince önümde bin beş yüz kişi olduğunu gördüm. Tabii ki otobüslerle gelecek turist kafilelerini hesaba katmamıştım.

Halime üzülmeye devam edecek değildim. Bilet almak için küçük bir sıraya girdim. Saraya giriş sırasından ayrı bir de bilet sırası vardı ama sırada en fazla yüz kişi falan vardı. Çok beklemedim hemen sıra bana geldi. Gişedeki memurla anlaşmamız zor oldu. Ben küçük bir delikten bağırıyordum o da mikrofona doğru bağırıyordu, ne ben onu anladım muhtemelen ne de o beni anladı ama bana bir iyilik yaptı ki sormayın gitsin. Rezervasyonlu giriş diye birşey varmış, iki saat sonra saraya girersem hiç sıra beklemeyecekmişim. Zaten bahçeyi de gezmek istiyordum. Bu sırayı beklesem zaten bir saatim gidecekti. Olur dedim.
Rezervasyon saati gelene kadar sarayın bahçesini gezmeye karar verdim. Büyük ve çok anlatılan bir bahçe olduğunu biliyordum. Birincisi; büyük mü? Evet, hayal ettiğimden daha büyük. İkincisi; çok anlatılacak birşey mi? Hayır, süs havuzlarıyla bezenmiş bir bahçe, abartılacak bir tarafı yok.

Bahçe birbirini kesen, düzensiz ama geometrik çizilmiş yollarla doluydu. İki saate yakın bahçede yürüdüm ve tek tek tüm çeşmeleri ziyaret ettim.

Hava bugün de soğuktu. Üstelik bu bölge ciddi rüzgarlıydı da. Yine de gezilecek neresi varsa gittim. Randevu saatim yaklaşınca sarayın girişinde beklemeye başladım. Randevulular için de ayrı sıra olmuştu. Ama neyseki diğeri kadar değildi. On dakikanın ardından sarayın içindeydim.

Bu kadar kalabalık olunca, içeride de belli bir sıraya gitmek gerekti. Çok problem olmamakla beraber bir saatte gezilebilecek sarayı iki saatte gezdim. Her fırsatta tabloların başında biraz daha fazla vakit geçirmeye özen gösteriyordum. Az miktarda mobilyalar da vardı ama çoğu mobilya Fransız Devrimi sırasında talan edilmiş ya da satılmış. Öğrendiğim kadarıyla şuan orada bulunan ne varsa ya imitasyon ya da daha sonraki sahibi geri iade etmiş.
Sarayı gezdikten sonra; aynı bahçedeki Trianon Saraylarını gezmeye gittim. Dediğim gibi bahçe o kadar büyük ki bu saraylara gitmek için lunapark boyu küçük bir trene bindim. Bu saraylar Versay’dan küçük ama daha yeni ve daha çok günümüzde villa olarak adlandırılabilecek bir yapıdalar. Villa demişken Marie Antoinette’nin çokça vakit geçirdiği söylenen aynı bahçedeki villasını da ziyaret ettim.

Hobit köyüne benzer, enteresan villaların olduğu küçük bir köydeydi bu ev. Saray bahçesinin içine, saray adabından uzak yaşamak için böyle özel ve herbiri sanat eseri evler yaptırmışlar. Çok güzellerdi, şirin ve sıcak.
Buralarda gezerken neredeyse akşamı etmiştim. Erkenden yatmak istediğim için son bir noktaya daha uğrayıp otele dönmeye karar verdim. La Défense adı verilen Paris’in ticaret bölgesi. Gökdelenler ve alışveriş merkezleriyle çevrili bir yer.

Hava iyice soğuduğu için kendimi zorlamak istemedim ve dışarıda gezmek yerine gidip, adetim olmamakla beraber mecburen AVM gezdim. Yemek yipip biraz dolaştıktan sonra da otele döndüm.

Bu arada AVM’nin içinde Pokemon Online noktası varmış, genç yaşlı herkes yerlere oturmuş oyun oynuyordu. Alt kat, üst kat, sağ, sol insan kaynıyordu. Bu iş ne kadar sürüyor bilmiyorum ama kısa bir süre değil gibi görünüyordu.
Akşam yiyip içtikten sonra saat on bire geldiğinde artık yatmaya hazırdım. Yarın için tüm hazırlığımı yaptım. Artık ne olacaksa olacak, bu saatten sonra herşey olacağına varacak. Yarın neler olup bittiğini yazarım.