Uzun zaman önce, sportif yaşam tarzının beni daha mutlu ve huzurlu bir insana dönüştürdüğünü fark ettim. Sportif yaşam ise sağlıklı bir birey olmamı gerektiriyordu. Ben de spor yapabilmek için daha sağlıklı yaşamaya başladım.
Evet, yanlış duymadınız. Ben sağlıklı olmak için spor yapanlardan değilim, spor yapabilmek için sağlıklı yaşayanlardanım. Can boğazdan gelir ya da boğazdan çıkar diyerek; yediğime ve içtiğime dikkat ederim. Kaynağı belli olmayan şeylere yaklaşmam, içime sinmeyen şeylerden de uzak dururum.
Zaman içinde, daha sağlıklı bir hayatı nasıl yaşarım diyerek ulaşabildiğim tüm kaynakları okudum ve notlar aldım. Hayatım boyunca çok sevdiğim ama şimdilerde ezeli düşmanım olan “endüstriyel şeker” ile yollarımız o zamanlarda ayrıldı.
Sonraki yıllarda aramızdaki mesafe katlanarak arttı. Şekerden uzaklaştıkça enerjim çoğaldı ve beni rahatsız eden tüm faktörler yavaş yavaş hayatımdan çıktı.
İnsan beyni şekerden aldığı enerjiyle beslenirmiş. Bu sebeple önceleri yapay tatlandırıcılar kullanmak yerine doğal şekerleri tüketmeye çalıştım. Daha sonraları da meyve şekeri ile endüstriyel şekeri birbirinden ayırmaya başladım. Başka şeker formlarından da mümkün mertebe uzaklaştım. Sonuç olarak; sindirim sistemim düzeldi, uykularım daha derin ve dinlendirici olmaya başladı, daha sessiz ve sakin bir insan oldum, sportif performansım ise sürekli yükseldi ve bunlar gibi daha birçok iyileşme yaşadım.
Endüstriyel şeker tüketmekten kaçındığım için yaşadığım tek olumsuz nokta; yüksek şeker tüketimine alıştırdığım vücudumun, bu duruma uyum sağlamaya zorlanması oldu. Zaman zaman hafıza kaybı ve konsantrasyon bozukluğu yaşar gibi oldum. Sportif yaşamın bana öğrettiği antrenman teknikleriyle vücuduma şekersizlik antrenmanı yaptırıp durdum. Günü geldiğinde küçük bir meyveden aldığım şeker bile yeterli gelmeye başladı. Bu durumu; bir birim şekere ihtiyaç duyan vücudu on birim şekere alıştırmış olmamıza bağlıyorum. Ama mükemmel dizayn edilmiş insan vücudu her şarta adapte olabildiği gibi bu duruma da adapte olabildi.
Söz konusu savaşım şekerle olunca yolum diyabet araştırmalarıyla kesişti. Diyabet hastalarının sportif yaşam sayesinde daha az insülin kullanmaya ihtiyaç duyduğunu öğrendiğimde önce şaşırmış sonra da sevinmiştim. Bu konuda karşılaştığım bilgiler, sportif yaşamı benimsemiş olmam hususunda çok doğru bir karar verdiğimi düşündürdü bana. Doğru yolda olduğumu görmek beni ziyadesiyle mutlu etti.
Bahsetmem gereken bir başka hususta; zaman zaman madde bağımlısı insanlar gibi endüstriyel şeker arandığım olması. Halen devam eden aşırı istek halleri oluyor ama yavaş yavaş bu durumu aşıyorum.
Bir parça çikolataya bakınca, onunda da bana baktığını ve tatlı tatlı gülümsediğini görüyorum. Beni gerçekten seviyor olmalı…
Çikolatanın zararı olmadığını hatta faydalı olduğunu söyleyenler var. Ama son birkaç yıllık tecrübemle kesin olarak söyleyebileceğim tek şey; çikolata, saman alevi gibi bir anda gelip giden bir enerji ve mutluluk vermektedir çok kısa bir süre sonra da kendinizi aşırı yorgun ve mutsuz hissedersiniz. Bu yorgunluk ve mutsuzluk hali ise uzun saatler boyunca sürer. Yani kesinlikle tüketmiyorum!
Endüstriyel şeker zehir mi? Bunu tartışan insanlar olduğunu biliyorum ama ben o kadar ileriye gitmeyeceğim. Zira şeker zamanında kullanıldığında spor performansını olumlu yönde etkileyebiliyor. Mesela bir maratonda düzenli olarak şeker tüketmek yarış sonuna kadar tam performans gitmenize fayda sağlayabiliyor. Koşulardan sonra glikojen depolarını hızlıca doldurmak için şeker türevlerini kullanmak toparlanmayı hızlandırabiliyor. Lakin bu gibi faydalardan maksimum yararlanabilmek için öncelikle sisteminizi bunlardan temizlemeniz gerekmektedir. Yani vücut öncelikle azla yetinebilmeyi öğrenmeli.
Kaynaklar: Image by congerdesign from Pixabay