Pandemi, Kasım ayında şiddetini artırınca koşmaya ara vermiştim. Böylesi bana daha doğru geldi. Bağışıklık sistemimi daha güçlü tutmak sorumluluğunda olduğumu düşündüm. Aynı zamanda, yeni bir başlangıç yapabilmek için psikolojik bir geçişe de ihtiyacım vardı. Her şeye yeni baştan ve yeniden başlamak için bu ara iyi oldu. Yılbaşı itibariyleyse koşu antrenmanlarına tekrar başladım. 8 Haftalık bir antrenman sürecinden sonra, sadece geldiğim seviyeyi ölçmek niyetiyle Runatolia Antalya Yarı Maratonu’nda koştum.
Yarış Pazar günü yapıldı. Sokağa çıkma yasağı olduğu için sessiz ve sakin bir koşu yarışı oldu. O gün sadece kayıtlı koşucuların sokağa çıkmasına izin verilmişti. Eski günlerdeki gibi coşkulu bir organizasyon göremedik tabii. Ama üzerimdeki tembelliği atmak ve antrenman planımın ilk bölümünü tamamlamak için harika bir fırsattı. Antalya’ya dair her yazımda yazdığım gibi; böyle organizasyonlar Antalya‘ya çok yakışıyor. Dünya çapında bir organizasyona ev sahipliği yapabilecek hamuru var. Bu sebeple Antalya’da koşmak iyi geldi. Gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapmış gibi hissediyorum.
Bu yarışı şu anki seviyemi ölçmek için koştum. Aklımda % 90-95 performansla koşmak vardı. Zaten bu kadar kısa bir sürede ve az bir hazırlıkla en iyi süremi hedeflemem pek mantıklı olmayacaktı. Kendi kendime şöyle demiştim; tam performans değil ama olabildiğince canlı bir koşu yapmalıyım. Aradan geçen birkaç günde, yarışın sonucunu tahlil edip durdum ve şu an planımı gerçekleştirmiş olduğumu söyleyebiliyorum. Yarış tam olarak istediğim ve planladığım gibi geçmiş. Bu sayede seviyemi ölçmüş oldum ve sonrası için planımı netleştirebiliyorum.
Yarış sabahı sokağa çıktığımda koşucular dışında kimseyle karşılaşmadım. Hava soğuktu. Üstüme bir şeyler alıp almamak hususunda çok kararsız kaldım. Antalya’nın bu mevsimdeki havasına aşinaydım. Muhtemelen bir saat içinde ortalık ısınacak gibi görünüyordu. Yarış başlayana kadar üşümeyi göze alıp almamak arasında bir tercih yapmam gerekti ve üşümeyi seçtim. Yarışa üstümde ince bir tişört, altımda kısa bir şort ile gittim. Şayet en iyi süremi hedefliyor olsaydım, kesinlikle üstüme kalın bir şeyler giyerdim. Antalya’da çanta bırakmak problem olmuyor ama belki de fazla kıyafetlerimi başlangıç çizgisinde bırakıp koşardım. Âdet üzere başlangıç çizgisinde bırakılan kıyafetler toplanıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır. Bu sebeple kıyafet bırakmak güzel bir davranıştır aynı zamanda.

Yarış alanı pandemi kurallarına uygun düzenlenmişti ama işimi şansa bırakmadım. Kalabalıktan uzakta yarış saatini bekledim. Geçen ay Adana ve Trabzon Maraton’larında insanların gaza gelip toplu başlangıç yaptıklarını görmüştüm. Aynı şeyin tekrar yaşanma ihtimaline karşı yarışa başlamak için son anı bekledim. Normalde yarışa arkalardan başlamak yapmadığım şey değildi ama bu sefer gerçekten de yarışa en son başlayan kişi ben oldum. Resmi başlangıçtan 15 dakika sonra yarışa başlamışım.

Nasıl olsa bu yarış benim için antrenman yarışı olacaktı. Bu sebeple süreyi önemsemiyordum. Baştan sona hissiyatımla koşacaktım. Hatta bu sebeple saatimin göstergesini kapattım ki yanlışlıkla hızıma bakmayayım diye. Yani ne kadar hızla ve kaç nabızla koştuğumu bilmeden koştum. Biliyorum ki şayet hızıma bakacak olsaydım bu yarış antrenman olmaktan uzaklaşacaktı. Yarıştan sonra baktığımdaysa yine de beklediğimden daha hızlı koşmuş olduğumu gördüm. Bu hem iyi hem de kötü bir haberdi aslında. İyi haber; sekiz haftalık hazırlıkla yarı maratonu iyi bir sürede tamamlayabilmiştim. Kötü haber; önümüzdeki hafta koşamayacak kadar kendimi yormuştum. Niyetim bu yarıştan hemen sonra antrenman rutinime dönmekti ama bu pek mümkün olmadı. Bacak kaslarım hâlâ acıyor. Antalya Maraton’u parkuru ciddi iniş çıkışlar içeriyor bunu unutuyorum bazen.
Yarışın ilk dakikalarından itibaren akıcı bir ritim tutturabildim. İyi gidiyordum. Hızımı bilmiyor ve umursamıyordum. Hava beklediğim gibi ısınmıştı ve tüm şartlar mükemmel bir hale gelmişti. Hızlanmayı düşünüp duruyordum ama bu yarışın bir antrenman yarışı olduğunu hatırlatıp durdum kendime. Hazır olmadığımı biliyordum. Amacım bu koşuyu başladığım hızda bitirebilmekti.
Yarışın yarısına kadar, sokaklarda koşuculardan ve görevlilerden başka kimseyi görmedim. Sokağa çıkma yasağından dolayı insanlar geç kalkmış olmalıydı. Zira yarışın yarısından sonra sokaklar kalabalıklaşmaya başladı. Tabii herkesin yanında aksesuar olarak bir ekmek bulunuyordu!
Parkurun geri dönüş noktasından geçtiğimde hava iyice ısınmıştı. Güneş yakıyordu. Sabahki soğuğun üstüne bu sıcak midemin bozulmasına sebep oldu. Belki su içmeye erken başlamış olabilirim. Tabii doğal olarak sular da soğuktu. Bunca yıl sonra bile yarış sabahları böyle sürprizlerle karşılaşıyor olmama şaşıyorum. Bir yarışta bana dokunmayan şey bir başka yarışta beni mahvediyor. Karışık bir durum, çözmesi zor.
Yarışın ikinci yarısında Güneş’i arkanıza alıyorsunuz. Parkurun en sevdiğim tarafı bu. Sırtınız ısınıyor ama yüzünüz serin kalıyor. Yani iyi bir şey. Tabii ilk yarıda dert etmediğiniz inişler çıkışlar, yorgunluk başgösterdikçe sizi zorlamaya başlıyor. Parkurun inişli çıkışlı olması aslında benim açımdan iyi bir şey. Yarışı dinamik hale getiriyor. Yokuşlarda zorlanıyorsunuz ama inişlerde dinleniyorsunuz. Antalya parkurunun dengeli bir iniş çıkış profili olduğunu düşünmüşümdür. Tabii ki en iyi sürenizi yapmayı planlıyorsanız Antalya ilk tercih olmayabilir ama çok kötü bir tercih de olmayacaktır. Parkurda çok fazla dinamik olması sizi yarışın başından sonuna kadar canlı tutuyor. 2020 Yılı öncesi İstanbul Maraton’u parkuruna tercih ederim. (2020 Yılı öncesi dedim zira değişeceğine dair umudum var.)
Antalya Maraton‘unda çok az seyyar tuvalet vardı. Bu psikolojik olarak yıpratıcı bir şey. Hiç ihtiyacınız olmayabilir ama ya olursa düşüncesi insanı yıpratıyor. Bu noktada organizasyonun her 3-5 kilometrede bir birden fazla seyyar tuvalet koyması şart. Yol boyunda Belediye’nin tuvaletleri de var ve bu büyük avantaj ama bunu çok az insan biliyor. Bu tuvaletlerin nerelerde olduğunun yarış broşürlerinde belirtilmiş olmasını dilerdim. Düşünsenize zorda kalırsanız yarışı bile terk etmek zorunda kalabilirsiniz. Bu düşünceyle yarış koşmak istemem.
Neyse ki yarışın son bölümünde bir sıkıntı yaşamadım ve başladığım hızı yarışın sonuna kadar koruyabildim. Hatta son 700 metrede depar atıp bitiş çizgisine son sürat girdim. Yarışın son birkaç yüz metresi yokuş aşağı olduğu için burada iyice hızlanmışım. Daha sonra kayıtlara baktığımda maksimum hızımı dahi yakalamış olduğumu gördüm. Bunun anlamı yarışın sonuna kadar iyi durumda kalabilmiş olduğumdur.
Genel olarak çok memnun kaldığım bir organizasyon oldu. Bir kez daha Antalya’da koştuğum için de çok mutluyum. Keşke geçen yıl da burada koşmuş olsaydım…
Bilgilendirme: Koştuğum diğer yarışlara ait yarış raporlarını ve/veya yarış hikayelerimi “Yarış Raporu” etiketi altında bulabilirsiniz.