Salomon Cappadocia Ultra Medium Trail 63K CMT 2022

Kapadokya, dünya çapında ilgi çeken doğa harikalarından birisidir. Yüzyıllar boyunca insanlar, bu doğa harikalarını yontup biçerek, yaşam alanları da imar etmişler. Bu durumda bölge daha da ilginç bir hâl alıp, bir sanat eserine dönüşmüş. Malesef araçla sadece ufak bir kısmını gezebilirsiniz. Dar vadiler, inişli çıkışlı geçitler ve tünellerle doludur. Kapadokya’yı muhakkak yürüyerek gezmek gerek. Bu sebeple işaretlenip, haritalanmış birçok patika mevcut. Benim gibi bazı bacakları kuvvetli meraklılar da, her yıl bu patikaları bir günde koşarak tamamlamaya çalışır. Bu işin adına da “Cappadocia Ultra Trail” demişler.

Bir organizasyon ekibi, gönüllülerin de desteğini alarak bizler için bu koşuyu planlar. Burada koşmak isteyenler, her yıl ekim ayının üçüncü haftasında bir araya gelir. Bu mevsimde hava serindir. Yaz mevsiminin yakıcı sıcaklığından pek eser yoktur artık. Soğuk sayılmaz ama geceleri dışarı çıkarken üstünüze bir şeyler almadan da yapamazsınız. Bu bölgede koşmak için ekim ayı ideal bir zaman bence.

Farklı mesafeler koşmak için birkaç bin insan aynı gün burada buluşur. Bu koşuya daha önce katıldım. Beni neler beklediğini az çok biliyorum. Tekrar tekrar gelmemin sebebi bu insanlarla bir arada olmak ve bu eşsiz coğrafyada koşmak. Yoksa zaten aşağı yukarı her gün bir yerlerde koşuyorum. Farklı bir yerde aynı amaç için toplanmış başka insanlarla bir araya gelmek, aidiyet duygusunu hissetmek ve mutlu olmak niyetim.

Burada koşmak isteyenler için 38, 63 ve 119 kilometrelik üç farklı rota var. Ben bu yıl 63 kilometrelik rotayı koştum. Size her ânını anlatmak istiyorum ama en çok zorlandığım andan başlamak ve o duruma nasıl düştüğümü anlatarak devam etmek daha doğru olacaktır. O en çok zorlandığım yer, koşunun 42. kilometresinden 48. kilometresine kadar olan alan oldu. Bacaklarımın kaskatı kesildiğini ve attığım her adımda canımın yandığını hatırlıyorum. Soğuk soğuk terliyordum. Tepemdeki güneş yüzümdeki iki damla teri hemen kurutuyor ve geriye sadece tuz kalıntılarını bırakıyordu. Sırtımdaki çanta üzerimdeki tişörtle birleşmişti sanki. Sırtımdaki ter hiç kurumuyordu. Çantama koyduğum yağmurluk tam sırtıma denk geliyordu. Sırtımın hava almasını engellemiş ve hep ıslak kalmasına sebep olmuştu. Başlarda önemsememiştim ama artık her şey dayanılmaz derecede zor gelmeye başlamıştı.

Koşuyu yarım bırakmayı düşündüm. Artık koşmak istemiyordum. Vazgeçmiştim. Mızmızlanmak istiyordum ama koşuyu bıraksam da bir sonraki kontrol noktasına kadar gitmekten başka çarem yoktu. Buralara araçla ulaşabilmenin imkanı olmadığı gibi bir taksi çevirip otelinize de gidemezsiniz. Çaresiz yola devam ettim.

Bir sonraki kontrol noktasına daha beş kilometre vardı. Bir şekilde son gücümü de kullanıp yarışı orada bırakmaya karar vermiştim. Yanımdaki suyu düzenli olarak tüketiyor ve bir şeyler atıştırıp duruyordum. Büyük oranda yürüyüşe geçmiş olduğumdan sindirim sistemim çalışmaya başlamış olsa gerek. Yiğip içtikçe enerjim yerine geliyordu. Bir süre koşabiliyordum ama sonra yine enerjim bitiyor ve duruyordum. Biraz yürü biraz koş şeklinde ilerlemeyi sürdürdüm.

Peki nasıl oldu da bu hale geldim. Normal şartlarda bu koşuyu, baştan sonra makul bir hızda koşarak bitirebilmem gerekiyordu. Bunu daha önce de defalarca yapmıştım zaten. Peki bugün farklı olan neydi?

Bu sorunun cevabını bulmak için yarış sabahından itibaren o zamana kadar yaşadıklarımı ve yaptıklarımı hatırlamaya çalıştım. Bu yarış benim için büyük bir tecrübe olacaksa bunun sebebini öğrenmeliydim. Yanlış yaptığım bir şey vardı!

O gün saat 5’te uyanmıştım. Kahvaltıda bir muz, bir dilim ekmek ve bir çikolata yedim. Yarışa daha zaman olduğu için iki bardak da su içmiştim. Hazırlanırken zaman geçmiş ve lavabo ihtiyacımı da görebilmiştim. Her şey olağan seyrinde ilerlemişti.

Otel sıcaktı, dışarısı soğuk. Bu sebeple dışarıda çok fazla vakit geçirmemek için otelden geç ayrıldım. Bir anda kendimi soğukla imtihan etmemek için de kalın giyinmiştim. Kıyafetlerimi yavaş yavaş çıkarıp arkadaşlarıma emanet ettim. Otelden başlangıç alanına giderken hızlı adımlarla ilerlemiştim ama ısınma koşusu için vaktim kalmamıştı. Yavaş başlar ısınırım diye düşündüm ve başlangıç alanında yerimi aldım. Otelden daha erken ayrılmalıydım. Kısa bir süre için de olsa ısınma yapmalıydım. Bu yaptığım ilk hataydı. Koşu kıyafetiyle beklerken biraz üşüdüm. Vücudum ısınmamıştı ve hava gerçekten serindi. Yarışın ileriki saatlerinde midem bozulacak ve büyük oranda sorumlusu bu serin hava olacaktı.

Neyse ki yarış tam vaktinde başladı. Daha uzun bir süre soğukta beklemek hoş olmayacaktı tabii. İlk birkaç yüz metre yokuş yukarı koşarak başlıyoruz. Hızlı olanlar ileri atılırken yavaş olanlar ağır ağır yerlerini alıyorlar. Ben de kendimi iyi hissederek ileri doğru atılıyorum. İlk gruptan çok uzağım ama daha ilk yokuşta bir hayli öne geçmiş olmalıyım. Doğru bir hareket miydi? Hayır, değil. Zaten iyice ısınmamışken nabzımı bir anda tavana çıkarttım. Daha yavaş başlayıp arkada kalmalıydım ama kalabalığın atmosfere etkisiyle (veya mazur görürseniz gaza getirmesiyle) tecrübesizce davranmıştım.

Bu hareketten sonra yavaşlamak olmazdı. Arkanızda yüzlerce insan varken duramazsınız. Aynı hızda devam etmek zorundasınız. Patika buralarda iyice daralır ve tek kişinin devam edebileceği hale gelir. Bazı yerlerde isteseniz de kenara çekilip yol veremezsiniz. Mecburen koşarsınız ve tabii başlangıçta başladığınız gibi hızlı koşarsınız.

İbrahimpaşa kontrol noktasına kadar aynı hızda koştum. Yolda yine balonlar eşlik etti bizlere. Koşucuları selamlamak isteyenler balonlarını daha da yaklaştırdı bizlere. O kadar yaklaşıyorlardı ki birbirimizin sesini rahatça duyabiliyorduk. Ara ara balonlara sıcak hava doldurmak için gaz vanalarını açıyorlardı. Sessizliği bozan bir gürültüyle makineler balonlara sıcak hava üflüyordu. Onlarca balon rastgele bunu yapınca; bir sağdan bir soldan bu seslerin yükseldiğini duymaya başlıyorsunuz. İbrahimpaşa’ya gelince balonların yükselip yoluna devam etme zamanları gelmiş de geçmiş oluyor tabii. Güneş iyice yükseliyor ve sıcak hava akımlarını etkilemeye başlıyor çünkü.

İbrahimpaşa kontrol noktasından durmadan geçtim. Suyum vardı ve kendi beslenmemi yanımda taşıyordum. Bilmeyenler için söyleyeyim, bu kontrol noktalarından geçmek mecburidir. Böylece kestirmeden gitmediğiniz kayıt altına alınır. Bu noktalarda yiyecek ve içecek ikram edilir. Stratejinize göre buralarda durup yiyip içebilirsiniz. Ben sadece ilk kontrol noktasında durmadım ama diğerlerinde durup dinlendim ve bir şeyler yiğip içtim.

Buraya kadar hızlı gelmiştim ama pişman değildim. İyi bir süreyle ilerliyordum ve kendimi çok iyi hissediyordum. Hatırlarsanız bu hızlı gitmenin ve kendine çok güvenmenin acısı daha sonra fazlasıyla çıkacak. Sadece o esnada bunu bilmiyordum. İleriyi düşünmüyor ve mutluluk hormonlarıyla dolup taşarak koşuyordum.

Mutluluğum, otoyol geçişinde daha da arttı. Zira bir alt geçit yapılmıştı. Koşucular hiç duraksamadan alt geçite girip karşıdan çıkıyordu. Buna çok sevindim çünkü burada yol araç trafiğine kapatılıyordu ve bu koşudan haberi olmayan insanlar saatlerce arabalarında beklemek zorunda kalıyordu. Kimseyi zor duruma sokmak istemiyorum ama yılda bir kez bunu yapmanın şu saate kadar başka bir yolu yoktu. Ama artık var. Bir alt geçidimiz olmuş. Çok da güzel olmuş, yapanlar sağolsunlar.

Zemi vadisinde ilerlerken, küçük engellerin üstünden atlayıp zıplayarak ilerliyordum. Resmen çocuklar gibi şendik. İşte o enerji hiç bitmesin istiyor insan. Bu koşuların başından sonuna kadar aynı şekilde devam edebilmek istiyorsun. Çünkü en eğlenceli hali bu…

Önceki yıllarda, Göreme Seyir Tepesi’nden çektiğim bir fotoğraf.

Göreme Seyir Tepesi’ne çıktığımda lavaboya gitme zamanım gelmişti. Bu şekilde söyledim çünkü bu psikolojik destekli fizyolojik gereksinime her yıl bu noktada ihtiyaç duymaya başlıyorum. Neyse ki sadece beş dakika içinde Göreme Camii’nin ücretsiz lavabolarına ulaşıyorum. Aşağı yukarı 3-4 dakika kaybettikten sonra en azından bir daha ihtiyaç duymam diyerek sevinmeye çalışıyorum. Zaman kaybetmek biraz canımı sıkmıştı doğrusu.

Bu can sıkıntısından kurtulmaya çalışırken vücudumun normalden çok daha hızlı ve çok daha fazla su kaybettiğini gözümden kaçırdım. Üçüncü hatam bu oldu. Diyare durumu yaşamıştım ve acele ettiğimden dolayı bu durumu iyi ölçüp biçemedim. Aslında hiç ölçmedim biçmedim. Her şey normalmiş gibi yoluma devam ettim. Su tüketimimi artırmam gerekirken olağan seyrinde sürdürmeye çalıştım. Fazladan elektrolit almak daha doğru olacakken, bir yudum maden suyu sodası bile içmedim. Ve böylece acıların başlayacağı yere doğru son sürat koşmaya devam ettim.

Uçhisar Kontrol Noktası’nda su şişelerimi tekrar doldurdum. Birkaç dilim meyve attım ağzıma ve yoluma devam ettim. Önceki yıllarda çok tehlikeli bir alandan kaya kaya inerdik. Bu yıl merdivenlere yönlendirme yapılmıştı. Rahat ve güvenli bir şekilde Uçhisar’dan indim. Göreme Kontrol Noktası’na kadar da yavaşlaya yavaşlaya koştum. Aslında yavaşladığımın pek farkında değildim. Yorgunluk başlamıştı elbet. Onun etkisiyle adımlarımın ağırlaşması normaldi. Dert etmiyordum ve planıma sadık kalmaya devam ediyordum.

Göremede elektrolit ve protein katkılı bir içecek içtim. Normal şartlarda 3-4 saatin üstündeki koşularda saat başına 1 gram protein tüketmek gerekliliğine dair birçok araştırma ve tavsiye okumuştum. Bu bağlamda Göreme bu açığı kapatmak için ideal konumdaydı. Ayrıca içtiğim içecekte “glutamin” adında bir amino asit de bulunuyordu. Bu amino asit toparlanmayı destekliyormuş. Anlaşılacağı üzere planladığım beslenme düzenine uymaya devam ediyordum.

Yarışın en başından itibaren saat başı iki adet elektrolit hapı (tuz hapı) ve 45 dakikada bir bir adet enerji jeli tüketiyordum. Bu normal şartlarda her zaman işime yarayan bir plan olmuştu ama diyare olduğumda bu durumu desteklemem gerekliliğini gözardı etmiştim. Aldığım destek yeterli gelmemiş ve beslenme planımın çökmesine sebep olmuştu. Göremeden ayrıldıktan bir süre sonra bacaklarımda bir yanma başladı. Bu yanma hali zamanla, bacaklarım kanıyormuş gibi bir hissiyata dönüştü. İstem dışı bacaklarım kanıyor mu diye baktığım oldu. Dengesiz miktarda terleme hali veya sıcak-soğuk terleme hali gibi bir şey böyle hissetmeme sebep oluyordu belki.

İlerlemeye devam ettim. Sadece hızımı düşürdüm o kadar. Hala takviye almak aklıma gelmiyordu. Zaten nerede hata yaptığımı sorgulamaya 38K parkuruyla ayrım noktamızdan sonra başladım. Bu ayrım noktasından sonra attığım her adım acı vermeye başlamıştı. Ve işin kötü tarafı yürümek bile acı veriyordu. Arkamdan gelenlere mani olmamaya çalışarak olabildiğince yürüyor ve mecbur kalırsam koşuyordum.

Bu yazının başında bahsettiğim o en çok zorlandığım bölüm işte burasıydı. İşte burada aklım başıma gelmeye başlamış ve nerede hata yaptığımı sorgulamaya başlamıştım. Bunları sorgulamak ve olup biteni ölçüp biçmek bacaklarımın acısını duymazdan gelmeme fayda sağlıyordu. Daha derin düşündüm, daha da derin ve derken ciğerlerim odun dumanıyla doldu bir an. Patika üstünde ateş yakmıştı birileri. Rüzgar dumanı doğrudan bana taşımıştı. Fena da olmadı hani. O trans halinden çıkıverdim. Kendimi toparladım ve Çavuşin’e ilerlerken arnavut kaldırımlı yolda koşmaya başladım.

Kontrol noktasında çok fazla vakit kaybetmeyecektim. Alacağımı alacak, birkaç dakika bacaklarımı havaya dikip dinlenecek ve yoluma devam edecektim. Yatıp dinlenmenin fayda sağlamayacağını biliyordum. Şayet beslenmemi yoluna koyar ve yürümeye devam edersem yolda işler yoluna girebilirdi. Ve belki de yürüyerek bitirmek zorunda kalırsam en azından boşu boşuna vakit kaybetmemiş olurdum.

Elektrolit hapı, katı besinler, gazoz, meyve ve bol su tükettim. iki dakika kadar bacaklarımı yüksek bir yere yaslayarak dinlendim. Sonra kalktım ve yavaş yavaş koşmaya çalıştım. İki dakika dinlenmiş olan bacaklarım, kontrol noktasından koşarak çıkmama imkan verdi ama köşeyi döner dönmez yürümeye başladım.

Önümde Akdağ çıkışı yükseliyordu. Bu diklikte bir yolu koşarak çıkmanın zaten bir imkanı yoktu. Herkes gibi ben de yürüyecektim veya herkes benim gibi yürüyecekti zaten. Bu bağlamda yürümeyi dert etmedim. Ağır ağır yürüdüm ve yediklerimi sindirmek için bedenime zaman tanıdım. Tırmanış çok uzun sürdü ama hiç durmadım ve dinlenmedim. Zirveye vardığımda yavaş yavaş koşmaya çalıştım. Koşabiliyordum. Şimdilik koşabiliyorum, diye düşündüm. Sonra, koşabildiğim kadar koşmalıyım, diye düşündüm. Daha sonra, nasıl oldusa artık koşabiliyorum, dedim.

İtiraf etmeliyim böyle bir şeyi ilk defa yaşadım. Daha sonra soruşturup araştırdığımda bu durumun uzun mesafe koşucuları arasında bilinen bir durum olduğunu öğrendim. Bu durumu, “İkinci Uyanış” diye tabir eden birine rastladım. Bana, “Sanki hiçbir şey olmamış gibi koşmaya devam edersin.” dedi. Gerçekten de öylesi bir durum. İkinci bir uyanış ve hiçbir şey olmamış gibi koşmaya başlamak. Evet, tam olarak böyle bir şey.

O esnada yaşadığıma mana verememiştim. Hatta beni biraz ürkütmüştü. Yarım saat önce yarışı bırakmayı düşünürken, hiçbir şey olmamış gibi koşabiliyor olmak garipti. Fırtına öncesi sessizlik miydi bu şimdi? Ardından tamamen koşamayacak duruma mı gelecektim? Yoksa bir köşede bayılıp kalacak mıydım acaba?

Korktuğum başıma gelmedi. Akdağ’dan inerken, dizlerimde hissettiğim acı haricinde bir problem yaşamadım. Hatta Akdağ kontrol noktasında oyalanmadan geçip, bir miktar hızlandım. Yolun bu bölümü karşılıklı iki arabanın geçebileceği genişlikte toprak yollardan oluşuyor. Hafif eğimli ama uzun çıkışlarla dolu. Yani yokuş yukarı yavaş yavaş çıktığınız birkaç yer var. Yorgunluktan dolayı bacaklarınızın ilerlemeyi bıraktığı yer burası. Önceki senelerde hep bu bölümde hayatta kalma mücadelesi vermişimdir. Fakat bu sene, seri adımlarla yokuş yukarı yürürken birkaç koşucuyu geçmeyi bile başarmıştım.

Yarışın sonuna doğru herkes iyice yavaşlamışken birilerinin yanından hızlıca geçmek sinir bozucu bir şey. İnanın hem geçen hem de geçilen insan için sinir bozucu bir şey. Savaşta cepheyi terk ediyormuşsunuz ve geride kalanları umursamadan başınız öne eğik sadece kendinizi kurtarıyormuşsunuz gibi hissettiriyor…

Yarışın sonlarına doğru bir yol geçidi daha var. Malesef burada henüz alt geçit yapılmamış. Eskiden olduğu gibi yolu trafiğe kapatmışlar. İnsanlar bilmem kaç saattir trafikte sıkışıp kalmışlar. Çok üzücü. En azından benim canımı çok sıkıyor. Kimseye sıkıntı vermek istemem ama malesef bunun şuan için başka bir yolu yok. Trafik polisinin birkaç arabaya yol vermesini sağlamak için yanımdaki küçük bir gruba eşlik ettim bir süre. En azından tek tek geçişimiz için yolu kapatmak zorunda kalmasınlar diye. Bir arabayı salabildiler. Ardındaki arabayı yine durdurdular. İkinci arabanın şöförüne bakmamak için çabaladım…

Son kilometreye girdiğimde, yokuş aşağı koşuyordum. Ürgüp görünmeye başlamıştı artık. Parke taşlı yoldan hızla inerken bir kez daha koşuyu tamamlayabilmiş olmamın mutluluğu içindeydim. Diğer parkurların koşucularına karışıp, kalabalık halinde bitiş çizgisinden geçtik. Yorgundum ama önceki senelerde olduğu kadar değil. Bacaklarım acıyordu ama koşmadığım sürece bir problem yoktu. İyi durumdaydım. Evet, gayet iyi durumdaydım…

Salomon Cappadocia Ultra Medium Trail 63K CMT 2022’ için 4 yanıt

  1. Güzel ve zorlu tecrübe.Sabah çikolata yemek diyareye neden olmuş olabilir.Ben koşmasam da sabah serinliği ve hareketlilik birkaç kez bağırsaklarımı uyarmıştı.
    İkinci uyanışı spartatlon deneyim yazılarında okumuş olabilirim.
    Ultra koşanlara güzel bir deneyim paylaşımı olmuş, tebrikler.
    Sağlıklı koşular

    Beğen

    1. Çok teşekkürler Fatih bey… Ultra mesafelerde tecrübeli değilim. Birçok şey, benim için de yepyeni konular. “İkinci uyanış” maraton üstü mesafelerde yaşanan bir durummuş zira maraton mesafesinde böyle bir şeyi yaşayabilecek vaktiniz olmuyor. Çok farklı bir disiplin. Yavaş yavaş öğreniyorum, bakalım daha neler göreceğiz… Seyahat etmek her zaman midemi bozan bir durum oldu. Sabah serinliği de duruma tuz biber etkisi yarattı. Dikkatsizdim ama daha fazla takılıp olumsuz bir psikoloji ile devam etmekten uzaklaşmak adına düşünmemeye çalışıyordum. Yani iki durumda da kaybet-kaybet durumu oldu. 😀

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s