Sapanca Ultra Trail 60K 2023

Unutulamayacak kadar kıymetli olduğu için bazı hikayelerin mutlaka yazıya dökülmesi lazım. Kayıt altına alınmalı ve sonsuza dek hatırlanmalı. Benim için bu yılki Sapanca Ultra‘nın hikayesini anlatmak bu kadar önemli. “Hadi, bir iki cümleyle özetle şu yarışı.” deseniz; “Her şey, her zaman, her yerde!” demek isterdim. Çünkü her duyguyu dolu dolu yaşadığım bir yarış oldu. Heyecanlandım, şaşırdım, sevindim, umutlandım, düşüncesizce davrandım, korktum, hayal kırıklığı yaşadım, sinirlendim, inatlaştım, sıkıldım ve mutlu oldum…

Sapanca Ultra 2023 yılı edisyonu harikaydı. Her yıl kendini geliştiren bu organizasyon, bu yıl da bizleri sevindirerek, organizasyonu bir seviye daha yukarı taşımayı başardı. Hava muhalefetine rağmen katılımın yoğun olduğu bir gündü.

Ben ve arkadaşlarım yarışın başlayacağı yere sabah erkenden geldik. Önce beraber fotoğraf çekildik ve ardından hafif tempo koşarak ısındık. Başlangıç çizgisinde yerimizi aldığımızda saat 06:50’ydi. Gece boyunca yağan yağmur, yarışın başlamasına bir saat kala durmuş ve bizleri güzel bir gün olacağı konusunda umutlandırmıştı. Yarışın başlangıcı parçalı bulutlu ve aydınlık bir havada oldu.

*Heyecan

Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak üç farklı mesafe aynı anda yarışa başlayacaktı. Ben 60K kategorisindeydim ve 40K ile 21K mesafeleri de bizimle beraber olacaktı. Önceki yıllardan hatırladığım kadarıyla, beşinci kilometredeki patikada bir sıkışma olması muhtemeldi. Bu sebepten dolayı yarışa hızlı başlamam gerekecekti aksi taktirde tırmanışta takılıp çok zaman kaybedebilirdim. Bu sebeple birkaç gün heyecanlıydım. Hızlı başladıktan sonra yarış nasıl devam edecekti, bunu bilemiyordum. Zira çok akıllıca bir strateji değildi muhakkak. Fakat başka bir yol düşünemiyordum. Hızlı gidip tırmanışta hızlı koşucularla beraber ön grupta olmalıydım.

Yarış başlayınca hızlıca kendime ön gurubun hemen arkasında bir yer buldum. Asfalt yolun eğimi yavaş yavaş artarken hızımı korumaya çalışıyor ve önümdeki birkaç kişiyi daha geçebilir miyim diye planlar yapıyordum. İlk birkaç kilometre sonunda kendime uygun bir yer bulduğumu düşünerek hızımı etrafımdakilere göre ayarlamaya başladım.

*Şaşkınlık

Beşinci kilometreye vardığımda dar bir patika tırmanışı beklerken geniş bir orman yoluyla karşılaştım. Geçen yıldan bu yana bizim eski patika genişletilip bir orman yoluna dönüşmüş. Açıkçası bunu beklemiyordum. Bir gün önce kit alımında, üç farklı mesafenin burada çok zorlanacağını söylediğimde kimse bana buranın bir yola dönüştüğünden bahsetmemişti. Burada bir yol olduğunu bilseydim gece daha rahat bir uyku çekerdim veya en azından yarışa daha yavaş başlardım. Neyse, her işte bir hayır vardır. Hızlı başlamıştım ve artık durmak olmazdı. Ok yaydan çıkmıştı bir kere.

*Sevinç

Yeni orman yolu benim yeni aşkım olmuştu. Geniş ve ağaçların gölgesinde ilerleyebildim yol, koşabileceğim bir eğime de sahipti. Çok nadiren yürümek zorunda kaldım. Yürürken de hızlı adımlarla ilerleyebiliyordum. Tabii daha yarışın başıydı ve ilerleyen saatlerde bunun acısını çekebilirdim ama planım beklediğimden çok daha iyi gidiyordu. Ben de her şeyi akışına bıraktım.

*Umut

Hava güneş açmıştı ama yakıcı bir yanı yoktu. Hava hâlâ serin ve yer yer sisli olmasına rağmen güneş kendini sık sık gösteriyordu. İçimde çok pozitif bir enerji vardı. İlk kontrol noktasından su alıp hemen yola devam ettim. Kontrol noktalarında çok vakit kaybetmeyecektim. Önceden maksimum iki dakika dururum diye planlamıştım.

21 kilometre koşacaklar ile burada yollarımız ayrıldı. Böylece birçok kişinin önünde olduğumu fark ettim. Bu avantajı korumak için tempomu düşürmemeye özen gösterdim. İkinci kontrol noktasına kadar büyük oranda yokuş yukarı koşarak, zaman zaman da hızlı tempo yürüyerek çıkmaya devam ettim. İkinci kontrol noktasına geldiğimde enerjim çok iyiydi ve tırmanışın yarısını tamamlamıştım. Kontrol noktasındaki pozitif geri bildirimlerle yarışı iyi bir pozisyonda bitirebileceğime dair umutlandım. Bu kontrol noktasında da çok kalmayarak yoluma döndüm.

*Düşüncesizlik

Yarışın bu bölümünde daha da hızlandım. Hâlbuki bu bölüm en tehlikeli ve yavaş geçilmesi gereken bölümdü. İrili ufaklı kayaların üstüne basarak ilerlediğiniz bir dere yatağını geçtim. Bitki örtüsü iyice sıklaşmış ve ilerlemeyi zorlaştırmaya başlamıştı. Tam bu esnada bastığım kaya kaydı ve ayak kemiğimi bastığım kayaya çarptım. Çok canım yanmıştı. Koşmaya çalışmaya devam ediyordum. Yapabileceğim bir şey yoktu artık. Ayağımın iyi olduğunu ummaktan başka bir çarem olmadan ilerlemeye devam ettim.

Neyse ki ayağım bir problem çıkarmadı. Yarışın sonuna kadar acı duymama rağmen koşmama engel teşkil edecek bir acı değildi. Koşmaya devam ettim ve durmadığım için pişman da değildim.

*Korku

Bu vadiden çıkıp Altıoluk Yaylası’na vardığımda her yeri sis bastı. Arkamda kimseyi göremiyordum. Sadece önümde bir kişi vardı. Onunla birlikte kontrol noktasına vardık. Numaralarımızı okutup hemen tekrar yola koyulduk. Fakat sis o kadar arttı ki neredeyse birbirimizi göremez olmuştuk. Kaybolmamamız mümkün değildi. İşaretleri göremediğimi fark edince önümdeki koşucuya seslenip onu durdurdum. Yalnız kalmak istemiyordum. Korkuya kapılmama yetecek kadar sis bir anda etrafımızı sarmıştı. Neyse ki rota telefonumda yüklüydü. Hemen rotayı kontrol ettim.

Yanlış gitmiştik. Rotadan çok uzaklaşmamıştık ama yine de rotadan sapmıştık. Rotaya dönebilmek için telefonum açık yavaş yavaş yürümeye başladık. Bir yandan da bu siste “GPS” sisteminin doğru çalışıyor olduğunu umuyordum. Rotaya dönmeyi başarınca birkaç başka koşucuyu da yanımıza katıp ilerlemeye devam ettik. İşaretleri bulunca koşmaya başladık. Fakat çok geçmeden yine kaybolduk. Sisten göz gözü görmüyordu.

Bu esnada yolu bilen, yolu şaşıran veya kendi rotasını takip edenler sisin içinde kaybolup gitti. Ben emin adımlarla ağır ağır ilerleyip Kartepe zirvesine çıktığımda artık yalnız başımaydım.

Bu arada yağmur başlamıştı ve bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Zirvede olduğum için hava da soğumuştu. Kontrol noktasında yağmurluğumu çıkarıp giydim. Yağmur ne kadar sürerdi bilemiyordum ama şimdi giymeyeceksem yağmurluğu taşımanın manası neydi ki?

*Hayal Kırıklığı

Yağmurluğumu giyince hemen ısınmıştım. Vakit kaybetmeden yoluma devam ettim. Beni geçen koşucuları yakalayabilir miyim diye planlar ve hesaplamalar yapıyordum. Sağanak yağmurun altında, son hızla zirveden inmekteydim. Aklım başka hesaplar peşinde olduğu için parkuru iyi tahlil edemedim. En tehlikeli, ama gerçekten çok tehlikeli bir yerde kontrolsüzce koşuyordum. Hızımı ayarlayamadım ve bir yandan da dengem bozuldu. Kayarak veya bir yere takılarak savruldum ve yakınımdaki bir ağaca çarptım.

Çarpmanın etkisiyle savrulup bir kenara yuvarlandım. En azından durmuştum. Gidişatım daha kötü bir hâl almadan durmuştum sonuçta. Etrafım beni sakatlayabilecek kayalarla çevriliydi. Belki de bu ağaca çarpmış olmam başıma gelebilecek en iyi şeydi.

Kendimi hızlıca kontrol ettim. İyiydim. Kalktım ve koşmaya başladım. Fakat saatim yoktu. Yokluğunu hemen hissettim. Yağmurluğum da yırtılmıştı. Sonra burnumun kanadığını da fark ettim. Aceleci davranmıştım. Tekrar bir hasar tespit kontrolü yaptım. Dudağım patlamış, burnum kanıyor, saatim kayıp, sol el bileğim burkulmuş, sağ elime ağaçtan kıymıklar batmış ve şişmeye başlamış, bacağımda ciddi sıyrıklar var ama kanama aşırı değil, sol kalçamda bir ağrı var, dere yatağında vurduğum ayak kemiğim sızlıyor hepsi bu…

*Sinirlenme

Telefonumdaki “saati bulma” uygulamasıyla saatimi aramaya başladım. Muhtemelen olması gereken yerdeydim ama siyah kordonlu siyah saati, yağmur altında ıslanmış koyu renkli yaprakların arasında bir türlü bulamıyordum. Ne diye siyah renkli saat almışım diye söylenip duruyorken diğer koşucular bir bir yanımdan geçmeye başladı. Artık süremi önemsemiyordum. Saatimi orada bırakıp gitmek düşüncesi sinirlerimi alt üst etmişti. Saati bulmadan dönmeyecektim.

Derin bir nefes aldım. Bulunduğum yeri karış karış aramaya başladım. Acele etmeden ve sakin kalmaya çalışarak. On dakika belki daha da uzun bir zaman saatimi aradım. Umudum yerle bir olmuşken, yapraklara şekil olarak uymayan başka formda bir nesne gözümü rahatsız etti. Saatim tam önümde duruyordu. Sevinçle karışık tuhaf bir duygu kapladı içimi. Burnumdan akan kanı elimin tersiyle tekrar sildim. Kordonu koptuğu için bileğimden fırlamış saatimi cebime koyup bir saniye daha vakit kaybetmemek adına yola koyuldum.

*İnat

Daha birkaç dakika önce yarış kalmamıştı zihnimde fakat şimdi tekrar koşmanın hesaplarını yapmaya başlamıştım yine. Kaybettiğim pozisyonu geri kazanmak imkansızdı ama olabilecek en iyi şekilde bitirmek istiyordum bu yarışı. Vücudumdaki adrenalin arttıkça daha hızlı koşmaya başladım. Az önce yanımdan geçen birilerini kısa zamanda geçmeyi başardım.

Yol, düz orman yollarına dönmüştü. Parkuru biliyordum. Bu aşamadan sonra tırmanış yoktu ve yolun tamamı koşulabilir durumdaydı. Tabii yağmurun etkisiyle yavaşlamam gereken bir çok yer çıktı karşıma. Ayak bileğime kadar çamura girdiğim bir çok yerden geçtim. Çamurlu suların geçecek yer bırakmadığı yerlerde alternatif yollar arayarak ilerledim. Alternatif bir yol bulamadıysam suya girdim geçtim.

*Can Sıkıntısı

Soğucak Yaylasına vardığımda artık sıkılmaya başlamıştım. Uzun bir süredir bir yudum su içmemiş ve bir lokma bir şey yememiştim. Düşene kadar beslenme programım fevkalade işliyordu ama sonrasında ne yemeği ne de içmeyi düşünemedim. Susuzluk etki etmeye başladığında baş ağrısı çekmeye başladım. Arayı kapatabilmek niyetiyle ne var ne yoksa yemeğe ve içmeye başladım.

Bu şekilde kontrol noktasına ulaştım. Can sıkıntısından olsa gerek burada biraz fazla kalacak gibi oldum. Orada görevli olan Alper bey’in, “Teriniz soğumasın yola devam edin.” demesi üzerine kendime geldim. Hemen yola koyuldum. Son bölüm yokuş aşağı olduğu için biraz tempolu bir şekilde koşmaya başladım. Tempolu koşuyordum ama bir yandan da son beş kilometrelik asfalt bölüme enerji saklamaya çalışıyordum.

Bu kısımda 40K ve/veya 60K parkurundan birileri beni geçmeyi başardı. Bu aşamadan sonra enerjimi efektif kullanmayı daha doğru bulduğum için bu atağa karşılık vermedim. Buraya yarış koşmaya gelmiştim ama artık o yarışı geride bırakalı çok olmuştu. Bir kişi önde veya arkada olmanın benim için bir önemi kalmamıştı şonuçta.

*Mutluluk

Yarışın ikinci yarısında yalnız koştum fakat son kilometrelerde 40K koşan bazı tanıdık arkadaşlara denk geldim. Herkesin yarışı sağ salim bitirmek üzere olduğunu görmek beni mutlu etti. Yolda atlattığım kazayı anımsadım. Vücudumda ağrıyıp sızlamayan bir yerim yoktu zaten. Ne kadarı koşudan ne kadarı düştüğümden sebep bilemiyordum ama bu kazayı anımsamama yetecek kadar ağrım vardı yani. Bu bağlamda benim ve arkadaşlarımın sağ salim yarışı tamamlıyor olmamız beni mutlu etti. Çok daha kötü olabilirdi. Gerçekten çok daha kötü olabilirdi.

Bu olay da bana bir ders oldu. Nerede koşabilirim ve nerede dikkatli olmalıyım bundan sonra aklımın bir köşesinde olacak düşünceler. Renkli saat kordonları ve renkli malzemeler bundan böyle olmazsa olmazlarım. Siyah ve doğada bulunan renkler giymek veya bu renklerde malzemeler edinmek yok. Ders alınmıştır ve aynı hatayı iki kere yapmam.

Yarışı genel sıralamada 24. olarak, 08:02:00 gibi bir sürede tamamlamışım. Daha iyi bir süre koşabilirdim ama sağ salim bitirebilmiş olmak beni daha çok memnun etti. Yarışın hemen hemen tamamına yakınında koşabilmiş olmak ve son metrelere kadar da koşmaya devam etmiş olmak benim için büyük bir başarı. Mesafeye karşı dayanıklılığımın arttığını gözlemliyor ve bu yarışı da bir kazanım ve tecrübe olarak hâneme yazıyorum…

Sapanca Ultra Trail 60K 2023’ için 3 yanıt

Yorum bırakın