Abant Ultra Trail 60K 2023

Cumartesi sabahı bir çadırda uyandım. Hava çok soğumuştu ve bütün gece üşümüştüm. Acilen lavaboya gitmem gerekti. Kafa lambamı takıp, çadırı aydınlattım. Çıkış bölümünün fermuarını santim santim açmaya başladım. Çevremdeki insanları rahatsız etmemeye çalışıyordum ama kesik kesik çıkan ses birilerini daha fazla tedirgin edecekti. Sanki gizli bir iş yapılıyormuş ve ses çıkarmak istenmiyormuş gibi. Fermuarı makul bir hızda açıp çadırdan çıktım.

Bir gece önce çevre aydınlatması çalışıyor ve her yeri az çok aydınlatıyordu. Şimdiyse tüm aydınlatmalar kapalıydı. Ormanlık alanda bir sis tabakası usulca süzülüyordu. Kafa lambamın ışığı karanlık ve sis tarafından yutuluyordu sanki. Başımı kaldırıp ileriyi aydınlatmak istediğimde ışığım tamamen etkisizleşiyordu. Yürüyebilmek için başımı yere eğip, sadece basacağım yerleri aydınlatmaya çalıştım.

Neyseki tuvaletin ışığı çalışıyordu. Hareket sensörlü lambalar, ben gelir gelmez hemen yandı. Kapısı ve penceresi açık bu betonarme yapının çadırımdan daha sıcak olduğunu hissettim. O dakikaya kadar havanın ne kadar soğuk olduğunu algılayamamışım. Soğuktan tutulmuş bedenim hareket etmekte zorlanıyordu sanki. Kış uykusundan kalkmışçasına yavaş yavaş bedenime işlemiş buzlar eriyordu.

Çadıra döndükten sonra önce bir şeyler yemek istedim. Böylece yarış öncesi sindirim sistemi bir hayli yol almış olur. Bir büyük boy muz yedim ve bir porsiyon hazır çorba içtim. Sonra bir şişe Wup Carb3+ karışımı hazırlayıp, yudum yudum içerken bir yandan da giyindim.

Sabah uyandığımda saat 04:00’ü geçmişti. Hazırlanıp kendime gelmem 05:20’yi buldu. Son kez lavaboya gittim. Düzgünce aydınlatılmış bir ortamda aynanın karşısına geçip son kontrolleri yaptım. Hazır olduğuma kanaat getirince ağır adımlarla kamp alanından ayrıldım.

Başlangıç alanı kamp alanından bir buçuk kilometre ötedeydi. Vakit iyice daraldığı için koşarak gidip, yolda ısınmaya karar verdim. Hava 05:30’dan sonra yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı ama ben hâlâ kafa lambamın ışığıyla koşmaya devam ediyordum. 05:55’te güneş doğacak ve 06:00’da başlangıç yapacaktık. Yarışa başlamadan hemen önce lambamı çantama koymayı planlıyordum.

Başlangıç alanına vardığımda görevlilerin hazırlıklara başladığını ve var güçleriyle uğraştıklarını gördüm. Doğrusu yarışın nereden başlayacağını o ana kadar bilmiyorum. Abant’ta birçok ücretsiz otopark var. Organizasyona Abant girişindeki büyük otopark alanı tahsis edilmiş. Yarış burada başlayacak ve burada bitecekti. Konum itibarıyla çok uygun bir yer. Etrafta tuvalet var mı bilmiyorum. Sadece görünürde olmadığını söyleyebilirim. Önümüzdeki yıllarda en azından bir tane seyyar tuvalet bulundurulabilirse iyi olur. Neyseki ihtiyacım yoktu.

Anons yapılmaya başlayınca, yerlerimizi aldık. Toplamda 30 kişiydik. Bu yarış, ilk kez yapılıyordu. Burada biraz tecrübemiz olsun diye düşünerek çok fazla tanıtımının yapılmadığını düşünüyorum. Organizasyonu düzenleyen şirket, büyük ve çok saygın bir kuruluş olduğundan dolayı, buraya gelmeye tereddüt etmedim. Tabii olarak sadece benim gibi bu yarışı bilen insanlar kaydolmuştu. Bu sebeple çok kalabalık değildik.

Kalabalık olmayan yarışların hem avantajları hem de dezavantajları var. Geliri düşük olduğundan sunabilecekleri imkanlar kısıtlı olur fakat kalabalık olmadığı için patikada ilerlemek çok daha rahattır. Herkesin tercihi farklı oluyor tabii. Benim tercihim parkurda en az 100 kişinin olduğu yarışlar.

Yarış 06:00’da başladı. 30 kişilik gurup, önümüzdeki aracı takip ettik. İlk birkaç kilometre asfalt yoldan koşuluyordu. Biraz düz koştuktan sonra tırmanış hemen başladı. Araç bizi patikanın başlangıcına getirerek durdu. Sonrasında hemen toprak bir yolda tırmanmaya başladık.


Daha ilk kilometrelerden bu parkurun baton kullanmak için ideal bir parkur olduğunu düşünmeye başlamıştım. Malesef batonum yanımda değildi. (Zaten yanıma aldığım da pek yok. Bir türlü alışkanlık edinemedim.) İlerleyen zamanda tekrar tekrar bunu düşündüm. Türkiye’de baton kullanılacak çok az parkur vardır. Abant Ultra’nın parkurları kesinlikle ve kesinlikle baton kullanılması keyifli olacak yerlerden biri. Bir dahaki sefere yanıma baton alacağım, Abant’ta koşacaklara da tavsiye ederim.

İlk tırmanışın ardından kendimi ormanın derinliklerinde buldum. Sık ağaçlarla kaplı bitki örtüsü, insanın içini açan kokular, serinletici bir sis tabakası, temiz hava ve bol oksijen eşliğinde bir süre yokuş çıktıktan sonra aynı yokuşu iniyorduk. Yokuşlar göreceli düşük eğimliydi ve büyük oranda koşulabiliyordu. Zaman zaman eğimin arttığı olsa da sanıyorum birkaç yüz metreden daha uzun sürmüyorlardı. Bu durum neredeyse yarışın üçte birini tamamlayana kadar sürdü. Sonrasında daha uzun çıkışlar ve dolayısıyla daha uzun inişlerle karşılaşmaya başladık. Koştuğumuz orman yollarının yanında otlarla kaplı ve kaybolmaya başlamış patikalardan geçtik. Büyük oranda yolları kullandığımızı söyleyebilirim.

Zaman zaman yalnız kaldığım olsa da parkurun hemen hemen her yerinde önümde ve arkamda birileri vardı. Yarışın başından sonuna kadar yalnızlık hissetmedim. Parkurda az insanın olması beni her zaman tedirgin etmiştir. İlk giden ve son giden tehlikelere daha açık olur. Arada kalanlar her zaman daha şanslı.

Parkurun yarısına kadar iki farklı yayladan geçtik. Bizim yayların aksine buraların yaylaları küçük birer yerleşim yerini almış. Onlarca ev görebiliyordum ve bu evlerin çoğunda oturanlar vardı. Hatta ciddi şekilde hayvancılık yapıldığını görebiliyordum. Biraz da odunculuk yapan vardı herhalde. Ya da kendilerine odun topluyorlardı. Zira Abant’a geldiğimden beri yaz mevsiminde olduğumu unutmuştum ve üşüyordum. Şayet buralarda yaşamak istiyorsanız muhtemelen yaz mevsiminde bile soba yakmanız gerekiyordur.

Yolun yarısında durduğumuz kontrol noktasında; bir bardak soda içtim, yarım limon ve iki dilim karpuz yedim. Cebimdeki çöpleri boşaltıp, vakit kaybetmeden yola devam ettim.

Abant’ın çehresi yarışın başından sonuna hiç değişmedi. Sağınız solunuz ağaçlarla kaplı. Bazı yerlerde ağaçlar o kadar büyük ve uzun ki etrafınızı bile göremiyorsunuz. Yolun beşte üçünü tamamladığımızda, çamurlu bir yola denk geldik. Bu bölüm beni çok yordu. Ayakkabım çamura saplanıyordu ve ayakkabımı yerinden sökebilmek için çok güç harcıyordum. Bir yandan da ayakkabımın altında çamur birikmiş ve ağırlığı artmıştı. Kayıp düşmemek için de muhtemelen kasılıp duruyordum. Bu durum beni daha da fazla yordu.

Aşağı yukarı 38. kilometrelerde çamurlu zemin bitti ve 4. kontrol noktasına vardık. Burada hâlâ gücüm yerindeydi ama en zorlayıcı tırmanış da burada başlıyordu. Parkurun en uzun ve en sert tırmanışı bu bölümdeydi. Sürekli tırmanıyorduk. Zaman zaman koşabiliyor olsam da hemen ritmim bozuluyor ve dikleşen eğimde tekrar yürüyüşe geçiyordum. Diğer parkurlar bu bölümden geçti mi bilmiyorum ama parkurun en hareketli ve en renkli yerleri de bu bölümdeydi. Geçtiğimiz kırmızı topraklı yol, sağında solunda kaynak suları olan yaylalar ve muhteşem manzaralar hep bu bölümdeydi. Olabildiğince keyfini çıkarmaya çalışsam da yarışın sonu geldikçe enerjim bitiyordu. Enerjimin bitmesi beni biraz tedirgin etmeye başladı. Parkuru tamamlayamayacağımı hiç düşünmedim ama iyice yavaşlayıp sıralamada çok gerilere düşmek de istemiyordum. Sürekli olarak kendimi zorlamaya başladım.

Nihayetinde son kontrol noktasına geldiğimde gücüm kuvvetim neredeyse tükenmişti. Yürüyerek çıktığım yokuştan sonra oturup bir şişe soda içtim. Uzun zamandır ilk defa bir kontrol noktasında 30 saniyeden daha uzun kaldım. Hem biraz soluklanmış hem de bundan sonra nasıl bir strateji uygulayacağımı düşündüm. Son 10 kilometredeydim. Muhtemelen 5 kilometrede 400 metre kadar tırmanışımız da olacaktı. Sonraki 5 kilometre yokuş aşağı inecektim ama bacaklarım bunu nasıl karşılayacaktı bu bir muamma.

Yokuşları olabildiğince hızlı yürüyerek çıkmaya ve inişlerde yapabilirsem koşmaya karar vermiştim. İstesemde artık yokuşlarda koşacak halim yoktu. Koşarsam inişte yürümek zorunda kalacağıma emindim. Yıllar geçtikçe insan limitlerini öğreniyor.

Tırmanışım sürerken hızım ciddi anlamda düşmüştü. Birkaç kişi hemen geçip gitti. Sağolsunlar. Bir problem yaşayıp yaşamadığımı sordular. Soran herkese; keyfimin yerinde olduğunu ama pilimin bittiğini söyledim. Gerçekten de çok keyifliydim. Hava iyiydi, en azından buraya kadar iyi gelmiştim, sakatlık yaşamıyordum, ağrım-sızım yoktu, suyum vardı, beslenmem vardı, manzaram vardı, hava çok hoş kokuyordu, tatlı bir esinti ve birazda güneş vardı. Böyle devam edebileceğimi ve yarışı bitirebileceğimi de biliyordum. Sadece artık hızlı gidemiyordum hepsi bu.

Tahmin ettiğim gibi de oldu. Çıkışı temkinli bir hızda ağır ağır tamamladım. Birçok kişi beni bu esnada geçti ama kalan son beş kilometreyi koşabilecek kadar enerjim kalmış oldu. Beni geçen herkesin de buraya kadar yorgun geleceğini ve onlarında son yokuşu yürüyerek çıkacağını düşünüyordum. Sonuca bakacak olursak, hiçbirinde yavaşlama olmamış. Sınıfta kalan sadece benmişim.

Neyseki yarışa devam edebiliyordum. Yokuş aşağı hafif tempo ile inmeye başladım. Zemin; yer yer toprak, yer yer mıcır ve bazı yerleri asfalttı. Koşmaya bir engelim yoktu. Biraz da toparlamıştım muhtemelen. Yolun kalan kısmını hafif tempo koşarak tamamladım.

Son kilometrede abim beni karşıladı. Sağolsun, yolda tanıdık birilerini görmek her zaman beni mutlu ediyor. Bitiş çizgisine kadar benimle beraber koştu. Bir yandan da videoya kaydetmiş. Videomu izlediğimde oldukça canlı olduğumu ve postürümün gayet iyi olduğunu gördüm. 50-55 kilometreler arası benim için çok zor geçmiş olsa da yarışın geri kalanında gayet iyi durumdaymışım.

Parkur çok büyük oranda koşulabilir hatta hızlı koşulabilir bir parkur. 60 kilometre mesafeyi deneyimlemek isteyenler için ilk tecrübe edilebilecek harika bir yer. Baton kullanmak ve baton antrenmanı yapmak için mükemmel. Tarihi ve konumu itibariyle her yıl katılmak isteyeceğim bir yarış. Herkese burada da en az bir kez koşmasını tavsiye ederim.

Bu arada katılımın az olması sebebiyle, çok iyi koşmamış olmama rağmen yaş gurubunda üçüncülük elde ettim. Beklediğim bir şey değildi. Dolayısıyla çok büyük bir sürpriz oldu. Sebep olduğun için teşekkürler Abant Ultra!


Yarış Öncesi Neler Tükettim: 1 büyük boy muz, 1 porsiyon hazır çorba ve bir ölçek WUP Carb3+ karışım.

Yarış Esnasında Neler Tükettim: 2 adet WUP Orman Meyveli Enerji Jeli, 1 adet WUP Kafeinli Enerji Jeli, 4 adet Mixmey (muhtelif aromalarda) Meyve Barı, 10 adet tuz hapı, 1 ölçek L-Karnitin, 2 adet çeyrek limon, 2 dilim karpuz ve 1 adet Züber bar.

Abant Ultra Trail 60K 2023” için bir yanıt

Yorum bırakın