Vodafone İstanbul Yarı Maratonu 2018

08 Nisan 2018 Pazar. Saat sabahın beşi. Heyecandan uyuyamadım. Yatakta bir sağa bir sola döne döne her yerime ağrılar girdi. Dinlenemediğim gibi kendimi daha da yorulmuş hissediyorum. Önümde iki saat sürecek bir yolculuk ve en iyi süremi yapmam gereken 21 kilometrelik bir yarış var. Evden çıksam koşmak problem değil ama yataktan çıkmak zor geliyor. Bugün hava soğuk mu ne.

Ya şimdi ya da hiç, yataktan kalkmazsam iyice yorgun düşüp uyuya kalabilirim. Bayram sabahına uyanan bir çocuk gibi yataktan fırladım. Sabah ne yiyeceğimden tutun da ne kadar su içeceğime kadar her şeyi planlamıştım ve istemeden de olsa planın bir saat önündeydim.

Yarışa birkaç kişi beraber gidecektik bu sebeple oyalana oyalana diğerlerini aldım ve İstanbul’a doğru yola çıktık. Üsküdar’a vardığımızda saat kaçtı hatırlamıyorum ama otopark görevlisini biz uyandırmış olabiliriz. Sonuçta plan buydu; erkenden arabayı park edip rahat rahat yarış alanına gitmek. İstediğimiz gibi de oldu. Yarış alanına ilk varanlardan olduk.

Eşyalarımızı yanımızda gelen bir arkadaşımız tutacaktı bu durumda emanet çadırını kullanmadık. Ama gördüğüm kadarıyla organizasyon tıkır tıkır işliyordu. Çantalarımızı emanete vermek isteseydik hiç zorlanmayacakmışız gibi görünüyordu.

Başlangıç alanı dolmaya ve yarış saati yaklaşmaya başladığında biz de yerlerimizi aldık. Ortam her zamanki gibi muhteşem görünüyor ve heyecanımızı tetikliyordu. Bu yıl iki kişi aynı süreyi hedeflediğimizden tavşan atletlere takılmayacak ve beraber koşacaktık. Yerimiz ortanın ilerisinde bir yerdi, yine temkinli davranıp önlere geçmemiştik. Bu durumda önümüzde geçilecek en az bin kişi olduğunu düşünüyordum. Bu arada, artık böyle sıkıntılar olmasın diye herkes bitirmeyi düşündüğü süreye göre sıraya sokuluyor, bu iyi bir gelişme. Ama o zamanlar böyle bir şey yoktu ve sıkıntı oluyordu.

Kalabalık hep bir ağızdan on’dan geriye saymaya başladı. On, dokuz, sekiz… Heyecanım artıkça artıyordu. Her bir sayı heyecanımı ikiye katlıyordu sanki. Dört, üç, iki… Ve yarış başladı. Kendimizi ileriye atabilmek için en küçük boşluğu değerlendiriyor ve bir sağa bir sola kıvrılarak ilerliyorduk. Bazen ben arkadaşımı izliyordum, bazen de o beni. İlk bir kaç kilometre kalabalıktan sıyrılmakla geçti. Yarış çok hızlı olacak gibi görünüyordu. Kendimize uygun bir yer bulmamız Gülhane Parkı’na kadar sürdü. Yarış Yenikapı’dan başlayıp Gülhane’ye, Gülhane’den dönüp sahil yolundan Zeytinburnu’na ve oradan da dönüp tekrar başladığımız noktaya gelince bitiyordu.

“Yolun dörtte biri bitti.” dedim kendi kendime. Sonraki dönüşe kadar önümüzde dümdüz bir yol vardı. Son hızda koşmaya başladık. Ritmimiz iyice oturmuştu, geriye sabırla bu hızı korumak kalıyordu.

Yarışın yarısını henüz geçmiştik ki sert bir rüzgar esmeye başladı. Bu bölge her zaman rüzgarlı olur, beklemediğimiz birşey değildi. Sadece “bugün daha yavaş eser belki” diye umuyorduk. Ama her zamanki gibi ciğerlerimizi buz kestiren, üstümüzdeki teri donduran ve terlemene fırsat vermeyen bir rüzgar esiyordu. Başımızı eğdik ve rüzgara karşı koşmaya devam ettik.

Son dönüşten sonra arkadaşımla ayrılma kararı aldık. Benim gücüm tükenmeye başlamıştı, o ise iyi görünüyordu. Ben biraz yavaşladım o da kalan tüm gücüyle koşmaya devam etti. Kalan son beş kilometre bir şekilde biterdi, benim esas derdim istediğim süreyle bitirebilmekti. Yarışın en başından itibaren 1:40:00’ın altında koşmayı hedefliyordum. Kolumdaki saate baktığımda bu süreyi artık tutturamayacağımı anladım ama olabilecek en iyi süreyi elde etmek için koşmaya devam ediyordum.

Son su istasyonuna gelince bir şişe su aldım. Bir yudum içip atacaktım ama bir şekilde üstüme başıma döktüm. Hava soğumuştu ve rüzgar sert esiyordu bu yaptığım olacak şey değildi. Islanmış boğazım artık oksijeni ısıtamıyordu. Ciğerlerim soğuk havayı hem içten hem de dıştan yiyordu. Tişörtümü tutup, bedenimle arasında hava boşluğu bırakarak koşmaya çalıştım. İşe yaradı. Yani hiç yoktan iyidi.

Son kilometreye girince, artık hiç bir şeyin önemi kalmamıştı. Son gücümle koştum. Bitiş çizgisini geçtiğimde kolumdaki saat 1:41:26‘yı gösteriyordu. Hedeflediğim süreden bir dakika yirmi altı saniye daha yavaş bitirmiştim. Aslında yine de en iyi süremi elde etmeyi başarmıştım, motivasyonumu yüksek tutmak adına başaramadığımı düşünmek faydalı oluyor.

Genel olarak güzel bir gündü. İyi bir yarış geçirdik. Günün sonunda baktığımda hayatıma dair hatırlamak istediğim o günlerden birini daha yaşamış olduğumu düşünmüştüm. Ve o gece, gerçekten iyi uyumuştum.

Bilgilendirme: Bu yazının yayınlandığı saatlerde binlerce insan İstanbul’un tarihi yarım adasında koşuyor olacak. Yarı maraton olarak tabir ettiğimiz 21 kilometrelik bir yol yarışı. Bu yıl farklı bir programım olmasından dolayı, yıllar sonra ilk defa bu yarışta koşmuyorum. Ben koşmuyorum ama çevremdeki bir çok kişi şu saatlerde orada ter döküyor olacak. İster istemez bu hafta benim için Vodafone İstanbul Yarı Maratonu haftası. Hazır eski yarışlarımın raporlarını yazmaya başlamışken, bugün de geçen yıl katıldığım yarışı anlatmak yerinde olur diye düşündüm. Umarım okumaktan keyif almışsınızdır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s