2020 Yılının ilk aylarında yoğun bir tempoda koşuyor ve sportif kondisyonumun zirvesinde ilerliyordum. Mart ayında Mersin’de düzenlenecek maratona odaklanmış. Gelmiş geçmiş en iyi maraton süremi elde edebilmek için çalışıyordum. Tabii bu antrenmanlar ciddi miktarda zaman gerektiriyordu. Yazmayı ve bir şeyler izlemeyi bırakmıştım. Zamanımın işten kalan kısmında, büyük oranda koşuyor ve az bir zamanı da kitap okumaya ayırıyordum. Yarışa iki ay kala; sinemaya gitmeyi, arkadaşlarımla vakit geçirmeyi ve bunlar gibi hayatın diğer kıymetlerini hep ileriki bir tarihe ertelemiştim. Çevremdekiler büyük bir fedakarlık göstermiş ve beni kendi halime bırakmışlardı.
Şubat ayının sonlarına doğru yorgunluğumu üstümden atamaz duruma gelmiş ve sürantrene olmakla olmamak arasındaki ince cizgiye varmıştım. Bir şekilde bu durumu önceden farkedebilmiş ve tam tükeneceğim sırada antrenmanlarımı azaltarak toparlanmaya geçmiştim. O dönemi hızlıca atlatabildiğim için şanslıydım.
Mart ayı geldiğindeyse tüm dünyayı tehdit eden Koronavirüs ülkemize de bulaşmıştı. Sanırım herkes gibi benim de sinirlerim bozulmaya başlamıştı ama koşabildiğim sürece psikolojimi sağlam tutabiliyordum. En azından bana öyle geliyordu. Lakin Mersin Maratonu’nun iptal olması tüm dengeleri değiştirdi.
Büyük bir üzüntü içindeydim. Aylar boyu süren çalışmalarım bir anda boşa gitmişti. Tek tesellim sağlığımın yerinde olmasıydı ve başka bir şeyin de önemi yoktu. Hayal kırıklığı ve boşa giden zaman için yapılacak birşey olmadığından daha fazla üzülmeyip yoluma devam etme kararı aldım.
İlk iki hafta, bir iki koşu yapıp antrenman programımı sıfırladım. Koşabileceğim yarış olmadığından devam etmenin bir manası kalmamıştı. Tekrar başlamadan önce dinlenmek doğru bir karar olacaktı. Tabii çok aceleci davranarak ilk hatayı yaptım. O antrenman yoğunluğunu iki haftada üzerimden atmış olmam pek mümkün değildi. Psikolojimi sağlam tutmak adına koşuya dönmek için kıvranıyordum. Böylesi bir hatayı yapmamdaki en büyük etken buydu.
O saate kadar özgürce koşabiliyor ve maskesiz bir hayat yaşıyordum. Tüm gün maske takmaya başladım. (Hatta ilk aylarda koşularda bile maske takıyordum! Zaman içinde koşarken maske takmanın yanlış olduğunu öğrendiğimizdeyse iş işten geçmişti.) Gerginliğim ve tedirginliğim günden güne artıyordu.
Yarış hedefim olmadığı için kendimi kısa mesafede geliştirmeye karar vermiştim. Koşuları kısa tutmanın ve uzun koşuları atlamanın bir yoluydu bu benim için. Bu kararın yerinde olduğunu düşünüyorum. Zira dışarıda geçirdiğim zamanı azaltmış ve daha az risk almıştım. Koşularımı da insanlardan uzak bölgelerde yalnız yapabiliyordum.
Kısa mesafede tecrübem olmadığı için bir antrenörden destek almaya başladım. İlk haftalarda iyi bir ivme kazanarak, maraton hazırlığından edindiğim aerobik altyapıyı kullanmaya başladık. Her şey yolunda gidiyordu.
Hafta sonu sokağa çıkma yasakları art arda gelmeye başlayınca yeni antrenman programım sarsılmaya başladı. Israrla devam etmek için çabalıyordum. Hafta içi kalan 4-5 güne bir haftayı sığdırmaya çalıştım. Akıl almaz bir hataydı. Yasakların bugün yarın biteceğini düşünerek programıma sadık kaldım.
Bu arada antrenörümle sürekli irtibat halindeydik. Her antrenmanı inceliyor ve her şey yolundaysa programa olduğu gibi devam ediyorduk. Şayet zorlandığım bir durum olursa haftalık programı tekrar revize edip durumu kurtarıyorduk. Normal şartlarda yapılacak en akıllı iş buydu tabii gözden kaçan şey şartların normal olmadığıydı.
Bu antrenmanlara en fazla iki ay devam edip bırakmalıydık. Azalan antrenman saatlerinden dolayı bu süreyi uzatabileceğimizi düşündük. Ben kendimi çok iyi hissediyordum. Hızlanıyor ve hızlandıkça devam etme arzusuyla kendimi kamçılıyordum. Ta ki bu ayın yani Haziran ayının başına kadar.
İyi bir antrenman sürecinde yıllık veya dönemsel planlama önemlidir. Tavsiye edilen yıllık planlamalarda ilk 2 ay toparlanma, sonraki 8 ay aerobik yapı antrenmanları ve kalan son 2 ayda ise sürat antrenmanları yapılması tavsiye olunur. Yani ne kadar iyi durumda olursanız olun 2 aydan daha uzun bir süre anaerobik çalışmalar yapmak uygun görülmez. Ben tam olarak 2 ay dayanabildim. Dayandım ama birkaç ay önce neredeyse sürantrene olduğumu unutarak.
Ve günün birinde, hiç bir ön belirti olmadan bir anda tükendim. Evden çıkıp koşuya başladığımda kendimi biraz yorgun hissediyordum. Bu benim için anormal bir durum değildi ama yorgunluğum katlanarak arttı. On dakika sonunda hızım dramatik bir şekilde düştü. Nabzım aşırı derecede yükseldi ve yığılıp kalacak kadar güçsüzleştiğimi hissettim. Durdum ve eve doğru yürümeye başladım. Sadece on beş dakikada tamamen tükenmiştim.
Bir şeylerin ters gittiği açıktı. Dinlenmekten başka da bir şansım yoktu. Sonraki iki gün dinlendim. Toparlamış gibiydim ve antrenmanlara tekrar başladım. Aradan bir hafta geçtikten sonra normal bir şekilde tamamladığım koşu benim rahat bir şekilde yaptığım son koşum oldu. Sonrasında çıktığım her koşuyu yarıda kesip eve dönmek zorunda kaldım.
Hızım düşmüştü. Kondisyonum da verdiğim uzun aralardan sonra iyice düştü. Tüm koşularımı hafif tempo ve kısa yapmaya başladım. Bir hafta sonra kaybettiğim enerjiyi yerine koymak iyice zorlaştı. Ve kaçınılmaz sonu en sonunda kabullendim. Hayatımda ilk defa sürantrene (Overtraining) olmuştum.
Sonrasında uyku düzenim bozulmaya başladı. Uyuyamadığım ve zorla uyanabildiğim günlerim oldu. Gecenin bir vakti bacaklarımda yorgunluk ve karıncalanma hissiyle uyandım. Artık durmam gerekmiyordu, zaten bir yere gidemiyordum. Çaresiz yenilgiyi kabul ettim.
Geriye dönüp nerede hata yaptığımı anlamaya çalışınca tüm yollar yeterince dinlenmemiş olmama ve sürekli zorlayıcı antrenmanlar yapmış olduğuma çıktı. Maskeyle koştuğum dönem tükenmemi hızlandırdı. Maske yeterince oksijen almamı engellemiş ve her antrenmanım anaerobik (kıt oksijenli) çalışmaya dönüşmüştü. Daha fazla dinlenmem gerekirkense daha da az dinlenmiştim. Zamanla birikimlerimi harcayıp aerobik sistemime zarar verdim. Bu tükeniş (Burnout) beklemediğim bir anda karşıma çıktı.
İnternet ortamında araştırmaya girişip başkalarının neler yaşadığını öğrenmek istediğimde Türkçe yazılmış benzer bir hikaye bulamadım. Bu hikaye anlatılmalıydı. Anlatılmalıydı ki bir başkası bu duruma düşmesin ve düşerse neler yaşandığını bilsin. Bu bağlamda kişisel bloğumda bu durumu atlatmak için neler yaptığımı ve başarılı olursam neler yapılması gerektiğini anlatacağım.
Şu anki planım öncelikle hiç koşmadan bir kaç gün daha geçirmek. Bu arada dört gündür koşmuyorum. Eş zamanlı olarak uykumu düzene sokup, beslenmeme dikkat etmeye çalışıyorum. Yeterince gücümü topladığımda ve koşma isteği oluştuğunda kırk dakikalık hafif tempolu bir koşuya çıkacağım. Şayet her şey yolundaysa en azından bir hafta boyunca sadece kırk dakikalık hafif koşular yapıp ritim tutturmaya çalışacağım. Dinlenmem gerektiğini hissettiğimde dinlenecek ve koşuya çıkmak için ısrarcı olmayacağım. Dersimi aldım. Aynı hatayı tekrarlamamak için daha dikkatli olmam gerekiyor.
Bu doğrultuda 9 Ağustos 2020’de yapılacak Sapanca Ultra 40K yarışından da vazgeçmem gerekebilir. Önümüzdeki birkaç hafta durumumda bir değişiklik olmazsa yarıştan çekilmeyi düşünüyorum. Şayet koşarsam da sadece bitirmek için hafif tempo koşarak keyfini çıkaracağım. Sanırım uzun bir süre sadece aerobik altyapı kurmak için koşuyor olacağım.
Artık bol bol vaktim olduğuna göre elimdeki kitapları okuyup, bloğumda daha sık yazacağım. Yaşadıklarım ilginizi çekiyorsa bloğumu takip etmeyi ihmal etmeyin.
Bilgilendirme: Yaşadığım sürantrenman durumundan, tamamen toparlanana kadar bahsetmeye devam edeceğim. Bu konuyu elimden geldiğince gözlemleyip, sizlere aktaracağım. Şayet ilginizi çekiyorsa bu konuda yazılmış tüm yazılarımı “Sürantrenman” etiketi altında bulabilirsiniz.
Kaynaklar: Image by Gerd Altmann from Pixabay
‘Sürantrene Olmam Kaçınılmaz Bir Sondu’ için 3 yanıt